Bölüm 19/ Ezgisu

24 9 4
                                    

@Arialleena nin kaleminden

“Burada duralım,” dedi Talath. Şafak sökmek üzereydi ve gök tıpkı genç yarı elfin gözleri gibi alacalı bir renge bürünmüştü. “Kamp kuralım ve biraz dinlenelim.”

Yaklaşık beş saattir durmaksızın yol almışlardı ve bu yolculuk sırasında tuhaftır ki aralarında tek kelime konuşma geçmemişti. Siliren’in aklı haliyle yerinde sayılmazdı ve Talath’ın da bu durum işine gelmişti sanki. Genç yarı elfin tek yaptığı Siliren’i tapınaktan oldukça hızlı bir şekilde uzaklaştırmaktı.

Çalı çırpı toplayıp ateş yaktılar, Talath’ın yanında getirdiği kamp eşyalarının üzerine kuruldular. Siliren’in guruldayan karnının ardından ne kadar aç olduğunu dile getirmesine gerek kalmamıştı, korucu yarı elf bunun için de tedarikliydi. Karınlarını doyurup kamp ateşinde ısındılar.

Siliren öyle yorulmuştu ki uykuya dalması iki saniye bile sürmemişti. Zaten aklındaki soruları dillendirecek mecali de kalmamıştı...  Hem uyandığında... Uyandığında konuşacak fazlasıyla vakitleri olacaktı, değil mi?

Gözlerini vücudu defalarca sarsıldıktan sonra ancak açabildi, uykuya o kadar ihtiyacı vardı ki gerinirken bile yumuşacık örtüye iç geçirerek baktı. Onu uyandıran Talath ifadesiz bir suratla hızlı olmalarını, Elf Kralın Sağ Kolunun fazla vakti kalmadığını, bir an önce yurda dönmeleri gerektiğini belirtmişti. Ve haliyle gözünü açar açmaz eşyaları toplarken buldu kendini Siliren.

“Neden yayan olarak devam ediyoruz?” diye sordu Siliren. Madem bu kadar aceleleri vardı, öyleyse ata da ihtiyaçları vardı değil mi?
“Atımı kaybettim,” dedi Talath. “Uğrayacağımız en yakın kasabadan iki at almak olacak yapacağımız ilk iş.”

“Doğru bir şey mi yapıyorum bilemiyorum Talath...” diye mırıldandı Siliren bunun üstüne. Kimseye haber vermeden apar topar yarı elfin peşine düşmüştü, yaptığı bu aykırı davranış kaçış sayılmaz mıydı? Ustaların yüzüne, arkadaşlarının yüzüne nasıl bakacaktı? En azından Usta Karmin’in onayını alsaydı... Hem tapınaktan ayrılmak yasak değil miydi? Bir daha onu geri alırlar mıydı?

“Aklının karıştığını görebiliyorum Siliren,” dedi Talath, anlayışlı olmaya çalışsa da derin sesi dümdüz çıkmıştı.  “Ama Ustan anlayışla karşılayacaktır. Söz konusu kişi baban.”

“Aza’lar dedin... Aza’lar ne zaman elf köylerine saldıracak kadar organize olabildiler? Aklım almıyor gerçekten.”
Talath birkaç saniye durakladı ve yüzünü ifadesiz tutmayı sürdürerek boynundaki göz alıcı yakut taşıyla süslü kolyeyi tuttu. Gözlerini yumdu.

“Neden bu kadar soğuk?” diye düşünürken buldu kendini Siliren. Bir zamanlar ikisi de kralın sarayında ikamet ederken ve birlikte eğitim görürlerken yaşıtları arasında en güleç ve sevimli, en konuşkan ve enerjisi yüksek kişi her daim Talath’tı, yarı elfin hafızası henüz o kadar deforme olmamıştı.

Siliren şüpheci gözlerle Talath’ı baştan aşağı süzdü. Her ne olursa olsun, şartlar ne olursa olsun, kederli bir haber taşımak için bile onca yolu aşan Talath, bir zamanlar tanıdığına emin olduğu çocukluk arkadaşı ona mutlaka ama mutlaka sarılırdı. Hem... tapınak çevresindeki ovaları aşmak varken neden çetrefilli yolu, sanki firari gibi dağ patikasını seçmişti? Neden haydutların ve aklına bile getirmek istemeyeceği türde varlıkların mesken ettiği yollara düşmüşlerdi?

Siliren durakladı ve zonklayan başını tuttu. Beyni sanki yeni yeni çalışmaya başlıyordu. Bir şeyler... Bir şeyler doğru değildi, bunu sezebiliyordu.  

Kali'nin GölgesindeHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin