Bölüm 16/ Saniye

28 8 15
                                    

@thesaniye nin kaleminden

Güneş yerini Kali’ye bırakmak üzereydi. Ustası ile birlikte göledin ortasındaki kayalıklarda bu manzarayı izliyordu Drita. Aklında tonlarca soru vardı. Bunların hangisinden başlaması gerektiğinden emin değildi. Kafasını ustasına çevirdiğinde onun kendisini izlediğini gördü.

“Sor hadi… Bu kadar kıvranmana gerek yok,” dedi. Yine sesinden anlayış akıyordu.

Drita başını salladı. “Usta, sesler duyuyorum,” dedi.
Ustası omzunu silkti ve “Normal,” dedi.

Kaşlarını çatan Drita Ustasına dik dik bakmaya başladı. Ustası ise onun bu haline sadece gülümsedi.  “Tek fısıldayabilen Mykur mu sanıyorsun? Duyduğun sesi anımsa cevabı anılarında bulacaksın,” dedi ve ayaklandı. “Burası güvenli sınırların içinde ama dört eski ustanın sınırını geçme sakın, bir daha köprüye de gitmeyin hepimiz çok endişelendik. Şimdi kal ve biraz Kali’yla vakit geçir burası kutsal bir mekân Drita yarından itibaren burada her gece gücünü bulman ve kontrol edebilmen için çalışacağız. Ama bugün dinlen kızım. Bundan sonra dinlenebileceğinizi pek sanmıyorum,” dedi.

Ustasının adım adım uzaklaşmasını izledi. Güneş batmıştı. Gözlerini kapatıp ruhunu Kali’nin ışığına açtı.

Ve o sesi tekrar duydu.

Drita… Ah tatlı Drita ne zaman bulacaksın beni?”

Kaşları çatılan Drita homurdandı: “Neden seni bulayım?”
Bir kıkırtı sardı etrafını. Gülüşü çok güzeldi. Hani kadınsılıktan çok tanıdık bir şeyler vardı, emin olamadı genç kız.

Daha önce sana masallar anlatırdım… hala hatırlayamadın mı beni?”

Drita’nın gözleri aniden açıldı. Ayağa kalktı ona masal anlatan tek bir kişi vardı o anlarda tüm sürü annesinin etrafına doluşur onu dinlerlerdi.
“Annem,“ dedi bir solukta. “Annem anlatırdı. Sen annem değilsin?”

Değilim,” dedi ses. “Kim bir hayvanın ruhuna hükmedebilir ki Drita? Söyle kim onun ağzından konuşup onun gözlerinden görebilir? Bul beni Drita?”

Drita aydınlanmanın verdiği şokla mırıldandı. "Atsu? Sen Atsu’sun…"

Aferin kızıma. Gel bana Drita artık hiçbir yer güvenli değil. Gel sana özünü göstereyim gel ve bul kendini.”

Drita o andan sonra koşmaya başladı. Kurtlarla yarışırdı, bu yüzden belki olağan üstü bir hızda koşabilirdi. Çınar ağacının yanına geldiğinde soluk soluğa yine sesini duydu.
“Yukarı tırman Drita.”

Drita tırmandı. Çınarın yeşil yapraklarının yoğunlaştığı yerde oturması için uygun bir yer vardı. Çınarın orta kalınlıktaki dalları adeta birbirine dolanmış ve burada geniş bir alan oluşturmuştu. Genç kız buraya oturdu. Etrafındaki dallara konan kuşlar etrafı gözetlemeye başlamışlardı. Drita kendisini fazlasıyla güvende hissediyordu.

Yüreği cesur kendisi korkak Drita. Ruhu savaşçı kendisi sinmiş Drita. İzin ver doğanın can bulmuş ışığı… izin ver sana, seni göstereyim. Aç benliğini bana, sana kendini buldurayım.”

Drita kapattı gözlerini önce hiçbir şey olmadı fakat sonra kendisini gördü binlerce, on binlerce, yüz binlerce halini gördü. Bir an kuştu, bir an yaşlı bir kurt. Bir an yeni baş vermiş bir fidandı bir an dalları gökleri zapt etmiş yüzlerce yıllık bir ağaç. Bir buğdaydı, bir çalı. Bir an küçücük bir balıktı bir an yerde sürünen bir yılan. Sayısını takip edemediği bir anda hepsinden kopan bir ışık Page dağının zirvesindeki kutsal gölede düştü. Bir damla su ve ışık birbirine karıştı. Buna dağdan kopan bir toprak karıştı en sonunda bir ateş böceğinin bağrından kendisini yakarak çıkan bir ateş onları kaynaştırdı. Zirvede sertçe esen bir meltem ona soluk üfledi. Gölede düşen karışım bir yandan şekil alıyor bir yandan Aniqrogi Nehrinde hızla hareket ediyordu. Nihayet artık bir bebeğe benzediğinde suyun usulca aktığı bir kıyıya vurdu. Karaya çıkmasıyla çığlık çığlığa ağlayan küçük yavruyu bir kurt… annesi aldı ve kendi sütüyle besledi.

Drita’nın gözlerinden inci taneleri gibi damlalar dökülürken yine onu duydu.

“Odaklan Drita her şeye odaklan tüm ormana hatta tüm yeryüzüne…”

Drita’nın kaşları çatıldı. Sonra bulunduğu çınar ağacının köklerinin topraktan çektiği suyu hissetti. Kulakları bir anda dallardaki minik kuşların kulağı oldu ve onlarla duymaya başladı. Biraz zaman sonra nehirde yüzen bir balıktı ve onu gördü. Siliren, yanında başka biri “Babanız,” diyordu. “Gitmemiz gerek.” Ve o gülüş Drita gözlerini açıp arkadaşını kurtarmaya gidecekken yine seslendi.

Daha değil keşfetmen gerekenler var. Öğrenmeden kurtaramazsın Drita. Acele etmek her şeyi kaybettirir. Haber ver. Bir başınıza hiç birinizin gücü işe yaramaz ancak birlikteyken güçlü olabilirsiniz.”

“Kime haber vermeliyim?” diye sordu.

Sesini en çabuk duyacak olana Drita. Seslen.”

Drita arkadaşlarına odaklandı. Siliren korkuyordu, Milost’un düşünceleriyse çok yoğundu ve tüm gücüyle Cras’a odaklandı.

“Cras…”
İlk birkaç deneme işe yaramadı ama nihayet Cras’ın çatılan kaşlarını gördü penceresinden bakan bir kuşun gözleriyle. Kahretsin gün doğuyordu.

“Drita?” diye sordu Cras. “Bu sen misin?”
“Siliren… onu kaçırdılar.”
Cras uzandığı yerden hızla kalkarken sordu.
“Nerede? Sen neredesin?”
“Kardeşimi gönderiyorum. Ben güvendeyim. Kardeşim yardımıyla iletişim kuracağım. Dikkatli olun…”
Kardeşine yardım etmesini söylerken Atsu’ya çıkıştı.

“Onların yanında olmalıyım.”
Daha değil doğanın can bulmuş ruhu. Sen benden daha güçlüsün Drita. Ancak bu gücünü kavramalı ve anlamalısın. Ben insandım Drita, sadece yönetmem için doğa bana izin verdi. Ancak sen doğanın kendisisin. Düşün ve form alsınlar. Kardeşine odaklan koşan bacaklarına havayla şişen ciğerlerine ve ona güç ver. Onu bir savaşçıya dönüştür Drita. Bırak güçlensin…”

Drita kardeşine odaklanırken bağrının cayır cayır yandığını hissetti. Onu şefkat ve sevgisiyle sardı. Gözlerinde cayır cayır yanmaya başlayan yeşil bir ışık kardeşinin bütün bedenini sararken kardeşi her solukta değişmeye başladı. Nihayet dönüşüm son bulduğunda kardeşi güzelliği baş döndürücü bir savaşçıya dönüşmüştü.

“Odaklan Drita,” dedi Atsu.
Bul çemberinizin ışığını. Alurin’in kutsal ışığını bul.”

Drita burnundan akan kanların farkında değildi. Tüm yeryüzünü aramaya hazırdı. Köprüden sonra onu gören hayvanların zihninden izlerini hızla sürüyordu. Nihayet onu Çorak Topraklara giden yolda buldu. Gökte bir şahinin çığlığı duyuldu. Drita, Siliren’e işaret vermek istemişti. Şahin düşmanlarının onu göremeyeceği kadar yüksekten uçtu ve diğerlerini takip ederken kardeşine yerlerini gösterdi.
Atsu’nun onu neden göndermediğini anlıyordu artık şu an kendisine Atsu destek oluyor olsa da vücudunun ne kadar yorgun düştüğünü yavaş yavaş hissetmeye başladı. Cras’a odaklandı tekrar.

“Kardeşim yol gösterecek. Acele edin çok dayanamayacağım.”

Bacakları saran Çınarın narin dalları ona destek olmaya çalışıyordu.  Çevredeki kuşlara toplanmalarını emretti… hayır emretmekten biraz daha fazlasıydı. Sadece orada olmak istemişti. Kuşlar yol üzerinde bir yandan onlara hissettirmeden toplanıyor bir yandan büyüyorlardı.
“Dayan Siliren…” diye düşündü. “Sana zarar vermelerine izin vermeyeceğim.”

Kali'nin GölgesindeHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin