Bölüm 17/ Aslı

20 8 10
                                    

Genç adamın bir yanı Siliren'in peşinden gitmek isterken diğer yanı gidip de ne söyleyeceksin diye kendiyle dalga geçmiş, ekmek kırıntıları gibi ufak tefek olan cesaretini de yerle bir etmişti. Valjeta farkında olmadan kör bir kuyuya taş atmış, genç adamın duygularını tartmasını sağlamıştı. Kendine ne olduğunu anlayamıyordu. Normal zamanda böyle bir durumu önemsemezdi. Şimdi ne değişmişti de bunu sorguluyordu.

Yüreğine bir yılan gibi çöreklenen sıkıntıyı bütün gece üzerinden atamayan Milost gün doğana kadar gözünü kırpmamış, Kali'nin eşsiz ışıklarını seyretmişti. İç sıkıntısı dayanılmaz bir hal alınca yataktan doğruldu, saçlarını toplayıp düşünceleri sıyırıp atar ümidiyle yüzünü sıvazladı. Şimdi Siliren'i düşünmenin sırası değildi. Olan olmuştu. Gidip ustasını bulmalıydı zira yaklaşmakta olan savaş her şeyden daha önemliydi.

Usta Tai'yi nerede bulacağını biliyordu. Üç dört gündür uğramadığı talim meydanına gitmeye karar verdi. Giderken yanına kılıcını almayı da ihmal etmedi. Yanılmamıştı. Usta Tai orada her sabah talim yaptıkları meydanda tüm heybetiyle dikiliyordu.

Ustası, genç adamın uzaktan ona yaklaştığını görünce içinden Kali'ye şükranlarını sundu, zira dört gündür buraya gelip eli boş bir şekilde dönmek umutlarını kırıyordu.

Öfkesi yatışmış Milost suçlu bir çocuk gibi yaşlı adamın karşısında yerini aldığında utanarak ustasının menekşe moru rengindeki gözlerine çevirdi bakışlarını. Usta Tai konuşmak yerine kılıcının havada bir kez daire çizmesini izin verdi ve doğrudan Milost'un üzerine atıldı. Beklenmedik hamle karşında afallayan genç adam algılarındaki keskinlik sayesinde hemen toparlanıp karşılık vererek tek seferde savuşturduğu ustasına şaşkınlıkla baktı.

"Buraya yarım kalan konuşmamızı tamamlamaya geldim ustam talim yapmaya değil," dedi Milost tek solukta ancak ustası konuşmak bir yana ikinci bir hamleyle genç adamı daha da şaşkına çevirerek sinirlenmeye başlamasına neden oldu.

Usta Tai'nin istediği de buydu. Öfkeli bir Milost. Ardı ardına gelen hamleleri çeviklikle geri çeviren genç adam nefes nefese kalmıştı. Kısa sürede etraflarında toplanan öğrenciler dingin rüzgârın eşliğinde havada birbirine karışan çeliğin sesini en eşsiz melodiyi keşfetmişçesine huzurlu bir ifadeyle dinliyor, üstünlüğün bir türlü taraf bulmadığı karşılaşmayı nefeslerini tutmuş heyecanla seyrediyorlardı.

Milost bir yandan ustasına karşılık veriyor bir yandan da nefesi yettiğince soru sormaya çalışıyordu. "Neden daha önce söylemedin Usta?" diye yakındı, kılıçları hala havanın soğuk elbisesini yarmaya çalışırken.

Yaşından beklenmedik bir dayanıklılıkla zorlayıcı hamlelerine devam eden Tai ilk kez sözlerinin rüzgâra karışmasına izin verdi.
"Hazır değildin." Duraksayan genç adama aldırmayan ihtiyar etrafında bir tur dönerek kılıcını başının üstünden savurdu ve sözlerine devam etti. "Öğrendiğinden beri nasıl intikam ateşiyle yandığını bilmiyor muyum sanıyorsun."

Genç adam seçildiği günün sabahında ustasından öğrendikleri ana çekilirken kalbi ağrımıştı. Ailesi karanlık gücün sahibi Myrkur'un leş yiyici hizmetkarları Lakeiler tarafından katledilmişti, üstelik kendisinin bir seçilmiş olabilme ihtimali yüzünden.

Sadece bir ihtimal uğruna onlarca kurban...

Kulakları uğuldamaya başlayan genç adam bu düşünceleri kafasından göndermek ister gibi saçlarının rüzgârda dalgalanmasına izin vererek silkelendi.
Usta Tai, Milost'un bir anlık dalgınlığını değerlendirip kılıcına var gücüyle asıldı ve genç adamın elindeki özel işçiliğiyle diğer savaş aletlerinden fark edilir şekilde ayrılan kılıcının havada savrulup talim alanından çıkmasını sağladı.

Yüzünde memnun bir ifadeyle sözlerine devam eden Usta Tai'nin söyleyecekleri karşısında bakışları keskinleşti. "Yüce Kali seni bu karanlık duyguyla seçer mi sanıyordun?" diye sordu ve devam etti "O zaman ailen bir hiç uğruna ölmüş olmayacak mıydı?"

Bu gerçeklikle sarsılan Milost bir dizinden destek alarak ayağa kalktı. Bilekten büzgülü siyah keten pantolonuna bulaşan tozları eliyle temizlemeye çalışırken ustasının haklılığını tartıyordu.

Ustası haklıydı. O her daim hırçın bir çocuk olmuştu. Çok çabuk öfkeye kapılıyor ama ateşi saman alevi gibi ansızın parlayıp sönüyor, hemen sakinleşebiliyordu. Çocukluk yıllarındaki zoraki suskunluğunun bunda payı büyüktü. Ne zaman kendini ifade edemese asileşir, etrafı kasıp kavuran bir fırtınaya dönüşürdü. O zamanlarda, aslında kendisinde doğuştan var olan sözsüz iletişim yeteneği de kendini göstermeye başlamıştı. Ustası o bir şeyler düşünürken bunu anlıyor ve çocuğun doğasına uygun hareket ederek onu sakinleştiriyordu. Duygu kontrolü konusunda sorunları hep vardı ve bu her daim başına dert açan amansız bir düşman olarak karşısına çıkıyordu. Her şeyden önce kendisini yenmeli zihninin kontrolünü eline almalıydı. Aksi halde önlerine uzanan savaşta ruhlara nasıl hükmedebilirdi ki?

Milost düşünceler denizinde yüzerken ustasının rüzgârı ikiye bölen kılıcının hareketinden önce sesini duydu ve refleksle bir adım gerileyerek kılıcın yüzünü yalayıp geçmesini son anda önledi.

Ustası gibi kendinin de sahip olduğu koyu menekşe rengi gözler hayretle büyürken ustasında ilk kez gördüğü bu tutum karşısında dili tutulmuştu. Silahsızdı ve ustası hala üzerine geliyordu.

Birbirlerinin etrafında dönmeye başlayan ikili sanki yılların hesaplaşması içine girmişlerdi. Aralarında hüküm süren sessizliği Tai bozdu. "Sorsana evlat korkma! Ben neyim diye sor"

Ustasının düşüncelerini okumasıyla öfkesi artan Milost havada bir takla atarak hızla yaşlı adamın yanında bitip çenesine bir yumruk geçirdi. Yere düşen ihtiyar elindeki kılıcı düşürdü. Şimdi durum eşitlenmişti. Hıncını alamayan genç adam bir hamle daha yapmak isterken ustası tarafından sol boşluğuna yediği tekmeyle bertaraf edilmiş ve kendini sırt üstü yerde yatarken bulmuştu.

"Madem inat etmeye devam ediyorsun ben söyleyeyim," diyen Tai ani bir hareketle az önce toprak zemine çakılan kılıcını aldı. Havada bir kırbaç darbesi gibi şakıyan kılıç Milost'un koluna inmeden hemen önce genç adam yerde yuvarlanmaya başladı.

"Sen bir Kimerian'sın..."
"Sırtındaki doğum lekesi aslında çoktan seçilmiş olduğunu işaret ediyordu. Seni korumak için... " Usta Tai genç adamın zihninden geçen soruyu duyup durakladı. Yerde bir sağa bir sola yuvarlanan Milost'un ağzını bıçak açmıyor sadece kendini korumaya odaklanıyordu. Genç adamın kafası karışmıştı, ustası doğum lekesini de nereden biliyordu.

İhtiyarın artık gerçekleri saklamaya gücü kalmamıştı ve dövüşmeye de tabi. Eğer onu, oğlunu korumak istiyorsa her şeyi ona anlatmalıydı. İki eliyle kavradığı kılıcı Milost'un hemen yanı başına saplarken içinden haykırdı.
"Çünkü doğduğun gün annenin yanında bir tek ben vardım."

Kalbi kulaklarında atarken bu sessiz çığlığı duyan Milost daha ne olduğunu anlayamadan ustasının koca bir çınar gibi yere devrilen bedenine bakakaldı.
Yerden doğrulurken şaşkın bakışları "Milost!" diye haykıran Cras'ın etraftaki kalabalığı yararak kendine geldiğini görmesiyle yön değiştirdi.

Kali'nin GölgesindeHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin