Bölüm 21/ Aslı

21 9 5
                                    

Talim alanı /1 saat önce

"Milost" diye ikinci kez haykıran Cras genç adamın ani bir hareketle kendine gelip ayağa kalkmasını sağladı. Cras onu bu şekilde arıyorsa kesin kötü bir şeyler olmuştu.

Düşünceleri yerde cansız gibi yatan ustasına kaydı. Gidip nefesini kontrol ettikten sonra yaşlı adamın iyi olduğunu anlayıp rahat bir nefes alarak etraftaki öğrencilere ustaya yardımcı olmalarını söyleyerek genç adama döndü.
"Talim yapalım mı?” diye soran Cras'a ciddi olmazsın der gibi baktı ancak genç adam onu çoktan kolundan tutmuş talim alanının dışına çekiştirmeye başlamıştı bile.

“Ne o, benimle talim yapmaya bu kadar meraklı mısın gerçekten?" diye alayla soran Milost'a Cras'ın tepkisi aceleci bir tavırla saçlarını karıştırmak oldu. Genç adamdaki bu telaşın sebebini deli gibi merak ederken duyacağı şeylerden korktuğu için bir şey sormuyordu. Çekincesini doğru çıkartırcasına bir solukta konuşan Cras, Siliren’in kaçırıldığını söylediğinde ilkin algılamakta zorlandı. Etrafa boş boş bakarken genç adamın kolunu sarsmasıyla rüya aleminden gerçekliğe çekilir gibi sıçradı.

"Gitmeliyiz geç bile kalmış olabiliriz," diyen Cras aceleci tavrına beklediği tepki gelmeyince hırsla soludu. "Zaman kaybediyoruz burda!"

"Benim yüzümden…" diyerek kendi aleminde mırıldanan Milost'u duymazdan gelemedi. Sıkıntıyla saçlarını karıştırıp o da en az Milost kadar sessiz bir şekilde mırıldandı.
"Dün gece ağlayarak bahçeye koştuğunu gördüm ama durdurmadım onu, böyle kendimizi suçlayarak bir yere varamayız."

Uzaklardan bir kurt uluması kulaklarını doldurunca Milost silkelenip kendine geldi. İkili daha fazla zaman kaybetmemek için hazırlık yapmak üzere tapınağa döndüler. Cras hazırlıklı gelmişti ancak Milost sadece kılıçla yola çıkmanın yetersiz olacağını düşünüp yıldız şeklindeki fırlatma bıçaklarını beline sardığı deri kumaşın içine geçirmiş, ustasının ona özel yaptığı çift taraflı hançeri de deri çizmesinin yanına takmıştı.

Cras'a ve kendine şöyle bir bakan Milost hazır olduklarına kanaat getirdi. Sözsüz iletişimin bir yemin gibi aralarına asılı kaldığı ikili kimseye görünmeden tapınaktan çıkabilmek için öğrencilerin sık kullanmadığı direkt ormana açılan arka kapıyı tercih etti. Ancak orada dönüşmüş bir şekilde karşılarında onlara doğru gelen Kreu'yu görmeyi beklemiyorlardı. Drita’nın yardımları sayesinde Kreu'nun önderliğinde üç devasa vaşakla yola koyuldular.

Rüzgarla yarışan hızları Milostu kendine getirmeyi başardı. Sessizlik ve bilinmezlik sinirlerini zorluyordu. Göz ucuyla Cras'ı süzen genç adam endişeli olduğu halde soğuk kanlılığı üzerinde bir elbise gibi taşıyan adamı kıskandı.

Kreu'nun onları aniden durdurması ile ana dönen Milost vahşi pırıltıları kuşanmış gözleriyle etrafı inceledi.

Ormanda birileri var diyen Kreu'ya karşılık Drita’nın yorgun sesi yankılandı zihinlerinde. On kadar elf bir yarı elfin önderliğinde ki bu hiç normal olmayan bir durumdu onlara yardıma gelmişti. Drita’nın kendileri için gönderdiği vaşaklara binen grup durmaksızın gölgeleriyle yarışmaya devam etti taki devasa kuş sürüsünü görene dek…

Kreu zihinden geçen planı hepsinin önüne döktüğünde itiraz etmeye hazırlanan Milost Cras'ın bakışlarıyla durakladı. Kendini bastırmaya çalıştıkça sol elindeki anahtar izi kaşınıyordu. Bir yandan Siliren'e odaklanan yanı beynindeki bütün hücrelerin yanarcasına zonklamasına neden oluyordu.

Uzaklaşan Kreu ve diğerlerine baktı. Devasa kuşlar harekete geçtiğinde kanatlarının oluşturduğu rüzgâr burnuna Silire’nin korku dolu kokusunu getirdi. Havalanan kuşlar tek tek bir kaya parçası gibi yere çakılmaya başladığında daha fazla dayanamayan genç adam Cras'ın beklemesi yönündeki uyarısına aldırmadı. Bu saçmalıktı. Orada öylece durup beklemek ona göre değildi. Bir şeyler yapmalı ama ne diye düşündü.

Sol eli dayanılmaz bir hal almaya başlamıştı. Sanki binlerce arı aynı anda eline iğnesini batırıp çekiliyordu. Zehir gibi damarlarına işlemeye başlayan acıyla daha da gerildiğini hissetti. "Gücünü kullanabilir misin" diye soran Cras'ın aklından neler geçiyor anlayamıyordu Milost. Olumsuz anlamda başını salladı.

Genç adamın gözlerinde hızla belirip kaybolan bir parıltı gördü. "Şu elfleri halledebilir misin? Onları yönlendir, tepenin ardına gitmemiz gerek."
Zaten onları korumaya pek de gönüllü olmayan elfleri ikna etmek zor olmadı.

"Alurin'in ışığı sönüyor, yardıma gitmemiz gerek," diyerek kafalarını karıştırmayı başaran Milost öne atılarak tepeye doğru koşmaya başladı, hemen yanında Cras'la. Birbirlerine şaşkın şekilde bakan elfler de peşlerine takıldı.

"Yönlendir derken senden daha havalı bir şeyler beklemiştim," diyerek arkadaşına takılan Cras'ın rahatlığı genç adamın sinirlerini bozuyordu.
"Ne yapsaydım, anahtarımı gözlerine mi soksaydım," diye huysuz tonda homurdandı.

Nefes nefese koşmaya devam ederlerken tepenin ardından acı dolu bir kurt uluması kulaklarına ulaştı. Aynı anda "Kreu!" dediler ve sanki olabilirmiş gibi hızlarını arttırmaya çalıştılar. Kuşların hızla yükselip alçalmasından kaynaklı etrafta uğultulu bir rüzgâr esiyordu. Nihayet tepeyi aşıp gördükleri karşısında donup kalan gençler Siliren'in çığlığıyla toparlanıp koşmaya devam ettiler.

"Milost sen Silireni tutan adama odaklanmaya çalış," dedi Cras. "Onlara yaklaştığımızda zamanı yavaşlatacağım."
"Sen ciddi misin ama ne zaman öğrendin bunu," diye sordu Milost şaşkınlıkla.
"Durup sana bunu anlatmak isterdim doğrusu," diyerek sırıtan Cras hala arkadaşına takılıyor onu rahatlatmaya çalışıyordu. Düne kadar kendilerine oldukça mesafeli duran arkadaşlarındaki bu değişimin anlık olup olmadığını merak etti Milost.

"Yanımdan ayrılmamaya çalış, zamanın yavaşlaması seni etkilemez böylelikle," dedi Cras bir çırpıda. Ve her şey o andan sonra başladı...

Kali'nin GölgesindeHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin