"Gittim gidebildiğim kadar. Hiçbir yere ulaşamadım. Kapının altından odaya sızan küçük bir not kağıdı gibi girdiğim hayatından kırık bir bisikletten vazgeçmeyen üzgün bir çocuk misali vazgeçemedim. Oysa ben neden olmasın deyip gülümsediğimde bazı şe...
Oops! Bu görüntü içerik kurallarımıza uymuyor. Yayımlamaya devam etmek için görüntüyü kaldırmayı ya da başka bir görüntü yüklemeyi deneyin.
Oops! Bu görüntü içerik kurallarımıza uymuyor. Yayımlamaya devam etmek için görüntüyü kaldırmayı ya da başka bir görüntü yüklemeyi deneyin.
"Ben senin bir bakışınla sıcaklayıp yanarken dışarısı böğürtlen kışıydı."
*
"Oysa o kadar çalıştık, çabaladık..." Salondan gelen televizyonun sesini kısmak için kalkmam gerekiyordu lakin bunu yapmaya hiç niyetim yoktu. "Hayat neden küçücük bir yardım etme zahmetinde bile bulunmuyor?" Kadının ağlamtırak sesi söylediği cümlenin zihnimde birkez daha dalgalanmasına neden oldu. Şimdiye kadar hayattan hiçbir şey beklememiştim, hiçbir hediye ummamıştım, herşeyin gelip küt diye elime düşmesini asla ve asla istememiştim. Şimdiye kadar diyorum ama, kendimi bir kırk yaşımda hayal ettim ve bu yaşımın ne kadar küçük olduğunu farkettim. Daha birşey yaptığım yoktu, sıkışıp kaldığım bir dönemin içindeydim ve gerçek hayata atılınca onun ne demek olduğunu daha iyi öğrenecektim. İşim çoktu, hayallerim çoktu, okulu bitirmeme zaten az kalmıştı, üniversiteyi kazanacaktım, daha orduya katılıp yüksek rütbeler alacaktım.
Yatağımda uzanıp tavana bakarak bunları düşünürken birkez daha anladım ki ben sahiden de hayattan tek bir zerre ummuyordum. Umduğum şeylerin hepsi kendimdendi, bazen kendime karşı çok baskıcı olsam da bunu normal buluyordum. Yerimden dikelip saate baktım. Sabah yediye geliyordu. Kış mevsimi olduğundan dolayı hava henüz açılmamıştı. Dün gece Jennie ile birlikte eve döndükten sonra onu binasının önünden uğurlayıp kendi evime gelmiştim. Nedense gözüme bir türlü uyku girmemişti. Televizyon izlemiş bir süre sonra sıkılınca da öyle açık bırakarak bitkince gelip yatağıma serilmiştim. Hep şu anı düşünen biriydim, geçmiş geçmişte kalmış, gelecek ise bir belirsizlikten ibaretti benim için. Lakin bu yılın gelmesiyle adeta fikirlerimde garip bir zıtlık oluşmuştu. Yeni yıl yeni bir başlangıçtı, yeni umutlar, yeni duygular, yeni şanslar doğuracaktı. Bütün bunları düşünmek beni uykusuzluğa iten bir diğer büyük sebepten biriydi.
Gözlerim masanın üzerine kaydığında yüzümde buruk bir gülümseme oluştu. Bir fotoğrafın hikayesi olmamalıydı onların - ailemin hikayesi, onların kendi hikayeleri olmalıydı, henüz bitmeyen masallarını bana anlatmalılardı. İnsanların masalları, çocuklarının bir kağıt parçasına bakınca akıllarına getirdikleri bir masal olmamalıydı. Ayağa kalkıp kahverengi çerçevedeki fotoğrafı elime aldım ve sabah yorgunluğuyla geri geri dönüp tekrar yatağa oturdum. Kendime karşı baskıcı olmamı normal bulmamın sebebi, kendime sanki ailem yanımdaymış gibi hissettirmek istememdi. Sanki yanımdaydılar. Sanki bu ev boş değildi. Sanki masada üç tabak vardı. Sanki kapının önünde üç çift ayakkabı vardı. İki gülüş daha eksik değildi, her omuzumda bir el eksik değildi sanki.