VIII

176 23 4
                                        

"Ben gece gündüz yanıyorum

Oops! Bu görüntü içerik kurallarımıza uymuyor. Yayımlamaya devam etmek için görüntüyü kaldırmayı ya da başka bir görüntü yüklemeyi deneyin.

"Ben gece gündüz yanıyorum."

*

Kilisenin önündeki tapınak çanı çalarken kolumu kaldırıp kol saatime baktım ve adımlarımı hızlandırdım. Erimekte olan karın toprakta yarattığı çamur ayakkabılarımı kirletiyor, adımlarım ise okulun yolunu tutmaya devam ediyordu. Buz pistinin önünde kafasına pembe bere takmış bir kız ve mavi kaşkolu sarı saçlarıyla uyum sağlayan bir erkek gülüşerek binaya girdiler. Yol kenarlarında kocaman levhalarda iş ilanları, belediye başkanı seçimleri için aday fotoğrafları, çips yahut deterjan reklamı afişleri vardı. Rüzgar, karlar arasına batan bir naylon poşeti zorlukla oradan oraya sürüklüyordu. Yılbaşı süsleri hafiften kaldırılsa da hâlâ bazı evlerin penceleri kuşatılmış duruyor, bazı sokaklarda Noel ağaçları görünüyordu. Şehir, bir hafta kadar öncekinin aksine karanlıktan çıkmış, eski renkli, estetik görünümüne geri dönüşmüştü.

Nefes düzenim süratimi artırdığım için dengesini hafiften bozmaya başlıyordu, saat kulesi göründüğünde yaklaştığımı anladım ve biraz yavaşladım. Yılbaşı tatili dün bitmiş bulunmaktaydı, bugünden eski düzene, derslere, okula geri dönüyorduk. Birkaç gün endişelerden, stresten uzak kalmak ben dahil herkese iyi gelmiş olmalıydı. Üstelik artık onunla sadece arkadaş değil, bir üst seviye ilişkisindeyken girecektik bu okula. Geçen birkaç günün hayatıma kattığı değer paha biçilemezdi, sıradan günlerimi sorsalar rahatlıkla anlatırdım ama elimi tuttuğu, gözlerimin içine baktığı, teninin tenime dokunduğu saniyeleri her ne kadar çırpınırsam anlatamazdım.

Ön kapının dışında görünen birkaç beden de içeri girdiğinde binaya yaklaşmış bulunmaktaydım. Demir parmaklıklı kapıya elimi attığım an, uzaktan gelen, boğuk ama yüksek söylendiği belli olan bir sesi duymamla sola taraf döndüm. Ta uzaktan görünen bedeni ilerlemekteyken bir elini havaya kaldırmış, onu görmemi sağlamaya çalışıyordu. Gülümseyip onu izleyerek beklemeye başladım. Düz saçlarını yandan ayırıp kulaklarının arkasına geçirmişti, rüzgar ise arkaya atmaya çalıştığı halde saçlarını sürekli öne getiriyordu. Krem rengindeki uzun mantosunu düğmelemiş, belini de bir kuşakla kavrayıp önden düğümlemişti. Siyah uzun çizmeleri dizinden de yukarı kalkıyor, mantodan dolayı nerede bittikleri belli olmuyordu. Yavaş fakat büyük adımlarla yaklaşmaktayken gülümsedi. Nefes nefese kalmıştı.

"Günaydın. Girelim mi?" dediğinde çalan zilin sesini duymasıyla cevabımı beklemeden kapıyı açıp içeri koşturdu. Ön bahçede arkasında ilerleyip önüne geçtim ve okula giren kapıyı açıp geçmesi için gösterdim. Sırıtarak gözlerini devirip içeri geçtiğinde arkasından girdim. Koridorlar boştu. Ceplerindeki ellerini çıkardı, sırt çantasını çıkarıp koluna geçirdi, bunu yaparken diğer eliyle de mantosunun düğmelerini yukarıdan aşağıya açıyordu. Çizmeleri zeminde takırtı bırakırken bu, yaptığı hareketlerle garip bir uyum içerisindeydi. Onu izlemeyi kesmeme, sınıfın önüne gelmemiz sebep oldu. Çekingence kapıyı iki kez tıklatıp araladı, başını içeri doğrulttuğunda arkasındaydım. Girip giremeyeceğimizi sordu, neyse ki ders matematikti - yani bay Hwang sınıftaydı.

Your Eyes TellHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin