( 3 yıl sonra, Yakutsk, Rusya )
-
"Aslına bakarsan Catherine'i bana hatırlatmayan hiçbir şey yok. Şu döşemeye baksam onu görüyorum. Taşların üzerinde bile onun yüzü var! Her bulutta, her ağaçta o var... Geceleri her yanımı onun hayali dolduruyor. Gündüzleri baktığım herşeyde, bir an onu görür gibi oluyorum. Onun hayaliyle çevrilmiş durumdayım! Gördüğüm en alelade kadın ve erkek yüzlerinde; hatta kendi yüzümde bile onu andıran birşeyler var ve hepsi benimle alay ediyor. Dünya, onun da bir zamanlar yaşamış olduğunu anımsatan, onu kaybettiğimi bana bir an bile unutturmayan anılarla dolu."
Yerinden yavaşça doğrulup "Uğultulu Tepeler"i masanın üzerine bıraktı, oturduğu koltuğa daha da sığınıp montunun fermuarını çenesine kadar çekti. Evi yıkık döküktü; Yakutsk'ta - dünyanın en soğuk şehrinde ise bu affedilemezdi. Donmamak için kalkıp şöminenin önünde eğildi, kenarda duran son odunları da sönmüş közlerin üstüne attı. Maşayla ocağın alevlenmesini sağlamak için odunları düzenledi. İki gündür işe çıkmıyordu. Odun almaya parası olmadığından şömineyi ara ara, kanaatle yakıyordu.
Durumundan şikayeti yoktu, aksine memnundu da. Bu hayat, Yakutsk'a gelirken karşılaşacağını düşündüğü hayattan daha lükstü ona göre. Dongdaegu tren garına ulaşır ulaşmaz nereye gidebileceğini düşünmüş, sonra da buraya bilet almıştı. Günlerce yolculuk yapmış, bu uzun tren yolculuğu sırasında da ne yemek yemiş, ne de uyumuştu. Lena çayı kenarında salınmış buzlar şehri Yakutsk'a inerken hissettiği tek şey soğuktu, lakin bu soğuğu daha o zamanlar günlerdir hissediyordu.
Telefonundan yükselen arama sesiyle neredeyse masaya atlayıp cihazı hemen kulağına götürdü. Rusça yaptığı kısa bir konuşmanın ardından ayağa kalkıp tek odalı evinden çıktı. Soğuk eksi yirmilere dayanıyordu, bu hava Yakutsk için sıcak sayılsa da insanı evde bile montla oturtacak nitede bir soğuk vardı. Bu yüzdendir ki çıkarken hiçbir şey yapmadı; yalnız kapıyı kapattıktan sonra şapkasını başına daha da bastırdı. Yüzünü sadece gözlerinin görünebileceği bir biçimde sardığı kaşkolunu düşmemesi için eliyle tutarak koşturmaya başladı. Zaten fırtınanın ortasında koşmamak mümkünsüzdü, kar herzamanki gibi fasılasız bir rüzgarla yağıyordu.
"Bekleyin! Bekleyin! Geliyor!" diye bağırtı sesleri duymasının ardından daha da hızlı koştu, gözlerini zar zor açabildiğinde uzanan bir eli tutması ve kendini büyük bir kamyonetin arkasında, yaklaşık otuz kişiyle birlikte bulması kısa bir süre içinde gelişti. Kamyonet cepheye asker götürüyormuş gibi aynı şekilde, aynı yaşta, aynı ifadeli erkeklerle doluydu. Binmesinin ve uçta duran kişilerin gayretiyle yarım kapının kapanmasının hemen ardından, araç ilerlemeye başladığında bazıları yere çöküp oturdu, bazılarıyla oturmaya yer kalmadığı için demirlere tutunup dengede durmaya çalıştı. Kim Taehyung hemen hemen önünde duran kişinin uzatılan elini sesli bir şekilde tutup kısa bir sarılma gerçekleştirdi, arkadaşına teşekkür ettikten sonra ikisi de düşmemek için tekrar demirlere tutundu. Arkadaşı, buraya geldiği ilk günlerden bildiği bir tanıdıktı, klasik ruslardan bir farkı olmayan sapsarı saçlı ve mavi gözlü bu genç ona iş bulmasında yardımcı olmuş, rusçayı öğrenmesini sağlamak için birçok toplu ortama dahil olmasına aracılık etmişti. Az önce onu arayan ve hatta kamyoneti onun geldiğini bağırarak durduran, içeri binmesi için elini uzatıp kaldıran da aynı arkadaşı, Aleksi Kuznetsov'du.
Kamyonet her onbeş dakikada bir farklı bir sokakta duruyor, arkadan üç dört kişi iniyor, ve tekrar yola devam ediyorlardı. İnenler onları bekleyen başka bir araca binip marketlere mal dağıtmak görevini yerine getirmek için işe başlıyorlardı. Kamyonet üçüncü kez durduğunda bu sefer Kim Taehyung, yardımsever arkadaşı ve onlarla birlikte iki kişi de indi. Hepsi zaten eldivenli olan ellerine hohlayıp ısınmaya çalışırken birkaç metre öteden gelen sese kulak kabarttılar.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Your Eyes Tell
Fanfiction"Gittim gidebildiğim kadar. Hiçbir yere ulaşamadım. Kapının altından odaya sızan küçük bir not kağıdı gibi girdiğim hayatından kırık bir bisikletten vazgeçmeyen üzgün bir çocuk misali vazgeçemedim. Oysa ben neden olmasın deyip gülümsediğimde bazı şe...