SELAMSIZ GİRİŞ OLMAZ! HEPİNİZE SELAM^^ OY VE YORUMLARINIZI UNUTMAYINIZ!!!
-------------------------------------------------------------------------------
O gün Belma ile kitaplara hiç ellemedik bile. Birbirimize hayallerimizi anlattık dakikalarca. Tabii ben de ara sıra kendimden taviz verdim.
Bazen filmlerden bahsettik, bazen regl döneminden... Biraz ülkelerden, biraz magazinden. İçimde tuttuğum ama kimseye söyleyemediğim aptal esprilerimin hepsini Belma'ya yaptım.
''Tarih ne ile başlar?'' dedim.
''Yazının icadı ile mi?'' dedi Belma.
''Hayır, T ile'' Belma buna gülmüştü. Ama ben esprilerimi gülmeden, ciddi bir toplantıdaymış gibi yapıyordum. Bazense saçma okul anılarımı anlatıyordum.
''Altıncı sınıftayken oğlanın biri bana çıkma teklifi etmişti ama ben onu reddettim. Bir hafta sonra beden dersinde sınıfa suyumu almak için gittim. Bir de ne göreyim? Bana teklifi eden o erkek, başka bir oğlan ile dudak dudağaydı. Hayatımın en tuhaf anı oydu sanırım.''
Belma kıpkırmızı kesildi. Başının sol üst tarafında her kahkahasında, narin bir damar kabarıyordu.
O güzel gün, Erdem'in Belma'yı evine bırakmasıyla son bulmuştu. Belma arabaya binmesinden sonra bana , arabanın içinden el salladı. Ben de ağır ağır ona el salladım. Araba biraz sonra gözden kayboldu.
Kediye baktım. Daha doğrusu artık Berrak'a... Hala uyuyordu. Geceleri, ara sıra yatağıma davetsiz misafir oluyordu. Ama artık ona alıştığımdan olsa gerek ilk günlerdeki gibi onu yataktan fırlatmıyordum.
Mamasını kabına doldurduktan sonra kutuyu sallayarak içindeki mamaların ses çıkartmasını sağladım. Birkaç saniye sonra Berrak'ı elimin altında okşanırken buldum. Berrak mamasını yedikten sonra yerine geçti. Ben de henüz kararmış olan gökyüzünü izlemek üzere boydan boya cam olan duvara sol kolumu yasladım. Kollarımı göğsümde birleştirdim ve gökyüzünü seyrettim.
Birkaç dakika sonra odamın kapısı tıklatıldı.
''Akşam yemeğiniz, Tuana Hanım. Afiyet olsun!'' dedi görevli kadın. Ve ben her zaman ki gibi ona dönüp bakmadığımdan olsa gerek odadan çıktı, hiçbir şey demeden.
Akşam yemekleri pek düzenli değildi benim için. Eğer saat 20.00'yi geçerse yemek masasına gelmeyeceğim anlaşılıyor ve böylece yemek odama servis ediliyor. Ufak bir merakla tepsiye baktım. Tavuk şinitzel, kızartma ve mayonez. Ketçaba alerjim var. Uzun zamandır yağda kızartılmış bir şey yapılmıyordu evde. Yani yaklaşık 10 senedir filan.
Birden karnım çok acıktı. Off, mis gibi de koktu! Berrak bile kokuya uyanmıştı. Tepsiyi elime alıp balkonumun cam kapısını popomla ittirerek açtım ve yarım daire şeklindeki balkonuma adımımı attım. Berrak da tam kapı kapanacakken içeri girdi. İki ayağımın arasında dört dönüyordu.
Şık bir kanepe vardı balkonda, eğer oturmak istersem diye. Kanepeye oturdum ve şinitzelleri mayoneze batıra batıra bir güzel yedik Berrak'la. Bir kendim yedim, bir ona verdim tavuklardan.
Birkaç dakika sonra yiyebileceğim herhangi bir şey kalmayınca tepsiyi aldım ve kapının kenarındaki sehpaya koydum. Yemek güzel olmuştu, ben de bu yüzden ''Yemek lezzetliydi.'' diye bir not bıraktım tepsinin içine. Ellerimi kendi tuvaletimde yıkadım ve dişlerimi fırçaladım. Tekrar odama girdiğimde Berrak çoktan uyumuştu bile.
Ben de kendimi yatağa attım ve bugünün ne kadar güzel geçtiğini anımsayarak aptal aptal sırıttım.
---
ŞİMDİ OKUDUĞUN
AVUKAT KIZI
Teen Fiction''Kısa bir süre düşün... Ölen bir annen var... Annenin ölümünden seni sorumlu tutan, Türkiye'nin en meşhur avukatlarından biri olan baban... Babanın senden çok sevdiği, sinir bozucu bir neşesi olan üvey bir abin... Tam 13 yıl sonra değiştirdiğin 34...