Selamsss! Siz sormadan ben söyleyeyim. İyiyim ben. Yemin ederim. Oy sınırı kalkınca bölümü yazdım. Biraz gecikti kusura bakmayın. Artık oy sınırı yok. Yorum sınırı var. Ama boş yorum yapan ya da random atanların yorumlarını saymayacağım.
En çok yorum yapana ithaf edeceğim bu bölümü. Önceki ithaf ettiklerim hariç :)
Lütfen oy ve bol yorumlarınızı bu bölümden esirgemeyin. Keyifli okumalar!
~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~
Yirmi dakika önce almış olduğum mesaj ve fotoğraftan hiçbir şey anlamamıştım. Fotoğrafı daha detaylı düşünmeye başladım.
Öncelikle her yer kar. Işığı sarı renkte bir sokak lambası var sonra. Uzaklarda bir orman silueti var. Park veya piknik yeri gibi bir şey olduğuna kanaat getiriyorum. Fakat ardından hiçbir bank veya oturacak bir yer olmaması benim buranın ıssız bir orman olduğunu düşünmeye itiyor. Bir de "İstanbul'a kar yağdığında" diye not düşmüş. Eylül ayındayız. Kar yağmasına aylar var.
Üstelik bir de "X" diye kaydetmişim numarayı. "B" harfi ile kaydettiğim numaranın Belma'ya ait olduğunu biliyorum mesela. Ya da "A" harfi ile kaydedilen numaranın Ayaz'a ait olduğunu da. Türkçede "X" harfi ile başlayan isim yok! Bu da bana ders olsun, artık insanları erinmeyip isimleri ile kaydedeceğim.
"Tuana..." Belma'nın dişlerinin arasından adımı fısıldaması ve bacağımı çimdiklemesiyle kendimi soyutlamış olduğum dünyaya geri gönderdim.
"Hı... Ne?" dedim ona odaklanmaya çalışarak. Kaşları ile hocayı işaret etti. Hocaya dönünce fark ettim ki tüm sınıf bana bakıyordu. Ayağa kalktım ve sesimi ayarladım.
"Evet hocam."
"Kızım üç oldu. Duymuyor musun bizi? Sesleniyoruz sana." dedi sitemli ama öfkeli olmayan sesiyle.
"Pardon hocam, dalmışım." dedim dalgın dalgın. Yan sıranın bizim hizamızda oturan sulu çocuk, bıyık altından sadece öğrencilerin duyacağı bir şekilde konuşmaya başladı.
"Denize mi daldın, yoksa göle mi?" Şimdi sana ben bir dalacağım(!) Sınıf arkadaşlarım komik olduklarını sanıyorlar. Ama kesinlikle öyle değiller. Eğer hocanın karşısında ve ayakta olmasaydım kesin göz devirirdim. Kesin!
"Tamam kızım, otur sen. Yiğit kalk ayağa! Sen cevapla. Bakalım espri yeteneğin kadar coğrafya bilgin var mı?" Espri sırası bu sefer bendeydi. Yiğit'in duyabileceği şekilde sesimi ayarladım.
"Ben denize ya da göle dalamadım da soru sana dalacak belli ki." Sanırım sadece Yiğit'e anlatma girişimimde pek de başarılı olamadım. Çünkü sınıfın çoğu gülüyor. Kahkaha atmıyorlar fakat hepsinin yüzünde tebessüm var. Hatta coğrafya hocası bile tebessüm ediyor. Yani... Bize belli etmemeye çalışıyor diyelim. Tabi bizim sınıfta fırsat bu fırsat başladılar dersi kaynatmaya.
"Yiğit umarım bir daha o iğrenç esprilerinden yapmazsın. Bu konuda Tuana'ya teşekkür bile edebilirim."
"Ya bu kız benim favorim ya. Bir insan bu kadar sarkastik olamaz."
Ders iyice kaynayınca göz ucuyla Yiğit'e baktım. Bozulmuş suratı ile öylece oturuyordu. Aslında onu sınıfın alay konusu etmek gibi bir planım yoktu ancak benim dilim de durmayınca durmuyor.
Biraz sonra da zil çaldı zaten.
***
Belma benim oturmama şaşırmış olacak ki kolumu dürttü. Daha doğrusu çimdikledi!
"Ah! Ne var ya? Hoşuna mı gidiyor beni çimdiklemek?" dedim kolumu ovalayarak. Eli de ağırmış yalnız.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
AVUKAT KIZI
Teen Fiction''Kısa bir süre düşün... Ölen bir annen var... Annenin ölümünden seni sorumlu tutan, Türkiye'nin en meşhur avukatlarından biri olan baban... Babanın senden çok sevdiği, sinir bozucu bir neşesi olan üvey bir abin... Tam 13 yıl sonra değiştirdiğin 34...