Bu kadar beklettiğim için beni bağışlayın. Bölüm sonunda önemli bir açıklamam olacak. Sonuna kadar okursanız sevinirim. Medyayı açabilirsiniz isterseniz. Oy ve yorumlarınızı unutmayın. İyi okumalar.
-------------------------------------------------------------
Dilimi eşek arıları soksaydı da öyle bir şey demeseydim! Ama dur... Ben onu dışımdan söylemedim ki, içimden söyledim. O zaman beynimi eşek arıları soksun! Ne diyorum ben ya!? İyice saçmalamaya başladım. Gerçi normal... İbrahim gibi bir travmam varken Murat'ı da kaldıramazdım. Düşünsenize, aynı okuldan bir üvey kardeş. Eğer öyle bir şey olursa büyük ihtimalle kalpten giderim. Şu an için tek isteğim, Murat'ın hayatıma girmeden çıkması. Hatta sadece çıkmasın, toz olsun.
Murat'ı evimizde görmemin üzerinden tam bir saat geçmesi için sekiz dakika vardı. Su içmek için aşağıya inmeye karar verdim. Böylece Murat'ı kontrol edebilirim. Eğer babam onu da evlatlık aldıysa şu an içeridedir. Değilse, gitmiştir herhalde. Çünkü saat 22.00'a geliyor. Ve bu saatte misafir olmaz artık bence. Karnım da zil çalıyor zaten.
Az önceki kıyafetlerimi çıkarma gereksinimi duymadan aşağıya indim. Aşağı inerken gayet kendimden eminmiş gibi davranıyordum. Ama aslında üç buçuk atıyorum.
Aşağı indiğimde etraf sessizdi. Uf, Tuana. Niye bu kadar taktın ki? Murat'sa Murat yani. Baban isterse evin tepesine çıkartsın, sana ne! Boş ver gitsin...
İç sesime kulak vererek her zaman olduğu gibi şimdi de boş vermeye karar verdim.
Buzdolabının kapağını açtığımda yiyebileceğim yalnızca Croque Monsieur (Krok Mösyö) vardı. Croque Monsieur bir çeşit Fransız sandviçi. Önceden sıkılmış bir portakal suyunu da bir bardağa doldurdum ve tezgahın önündeki uzun taburelerden birine oturup sandviçimi yemeye koyuldum.
Yemeğimi yemeğe devam ettiğim sırada omzumun üzerinden kulağıma fısıltı gibi bir ses geldi.
"Özlüyor musun onu?.."
Bir anda kaskatı kesildim. Bu Murat'tı. Sağ omzumun üzerinden kulağıma fısıldıyordu. Sesindeki tını ise hiç de dalga geçer gibi değildi.
"Gece uyuyabiliyor musun vicdan azabından?" Cevap vermemi bekliyordu korkunç bir şekilde. Oysa ben cevap verecek durumda değildim. Zihnimdeki o bir odada silah sesleri kol geziyordu.
"Peki tek suçlu o adam mı sence?.." Kulaklarıma dolan Murat'ın net sesine rağmen gözlerim epey bulanık görüyordu. 'O adam' derken annemi vuran kişiden bahsediyordu.
"Senin hiç suçun yok mu?.." dedi bana daha da yaklaşarak. Ellerim istemsizce titremeye başladı. Kulaklarıma sesi artık uğultu gibi geliyordu. Dişlerimi o kadar güçlü sıkıyordum ki... Neden sıktığımı bile bilmiyorum.
Saçımın bir tutamını alıp oldukça yavaş bir şekilde omzumun arkasına attı. Ardından tekrar kulağıma yaklaştı.
"Bu gece de bunları düşünerek uyu..."
Uzun bir süre sesinin gelmediğini fark ettiğimde gitmiş olduğunu anladım. O uzun taburede kaç saat oturduğumu bilmiyorum. Bir ara ışıklar kapanmıştı, evde derin bir sessizlik oluşmuştu. Bense orada geçmişi, bilmem kaç milyonuncu kez sorguladım.
Neden aramadım?
Tüm soru buydu. Neden aramadım? Biliyorken, yapabilecekken, farkındayken... Neden aramadım o üç rakamı?
---
Yazardan
İbrahim her gece yaptığı gibi yedek anahtar ile Elif Tuana'nın kapısını açtı. Yavaş adımlarla yatağa doğru ilerlerken Elif Tuana'nın yatağından olmadığını fark etti. Bir yere gitmiş olma ihtimaline dayanarak eşyalarını kontrol etti. Oysaki tüm eşyaları yerli yerindeydi. Hatta telefonu bile.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
AVUKAT KIZI
Teen Fiction''Kısa bir süre düşün... Ölen bir annen var... Annenin ölümünden seni sorumlu tutan, Türkiye'nin en meşhur avukatlarından biri olan baban... Babanın senden çok sevdiği, sinir bozucu bir neşesi olan üvey bir abin... Tam 13 yıl sonra değiştirdiğin 34...