one, ain't nobody gonna touch it

23.7K 1.4K 364
                                    

1- Neden tehlikeyle bu gecelik yüzleşip sonra da unutmuyoruz?

Oops! Bu görüntü içerik kurallarımıza uymuyor. Yayımlamaya devam etmek için görüntüyü kaldırmayı ya da başka bir görüntü yüklemeyi deneyin.

1- Neden tehlikeyle bu gecelik yüzleşip sonra da unutmuyoruz?

Elimdeki bavulu arabanın bagajından alırken etrafta kimsenin olmaması şaşırtıcı olsa da yeni savaştan çıkmış kasaba halkının ruh halini az da olsa anlayabiliyordum, yaşlı bir teyze kapıda görünerek beni karşıladığında yok olmak üzere olan Beta feromonları az da olsa hissediliyordu.

Geleneksel bir Kore evi olan avluya girdiğimizde beni sağ tarafa götürürken hiç konuşmadı, evin sağ kanadındaki açık kapıyı göstererek "Sizin burada kalacağınız söylendi." dedi sadece, elime tutuşturduğu anahtarlara kaşlarımı çatarak baktım. Kısa tahta yüksekliğin üzerine çıkmanın ardından verandayı kaplayan çatının devamı olan parça neredeyse kafama değiyordu. "Sabah yedi de kahvaltı, akşam yedi de ise akşam yemeği var." demenin ardından arkasını dönerek ortada bulunan ana eve yürümeye başladı.

İçeri girdiğimde gördüğüm tek şey odanın köşesine atılmış bir çift kişilik yatak, mini bir çalışma masası ve yanında mini bir buzdolabı, banyoa olduğunu tahmin ettiğim bir kapı vardı sadece. Çatıda ve yatağın hemen başında bulunan geniş pencereler odayı aydınlatıyordu. Bavulumu kapının önünden içeri alarak kapıyı kapadım, bir dolap bile olmaması can sıkıcıydı ve şehir merkezinde yaşamış benim için sinir bozucuydu.

Sırt çantamı yatağa bırakarak ön gözünde bulunan cüzdanımı alarak odadan geri çıktım, anahtarlarımı kapıyı kitlemenin ardından giydiğim lacivert trençkotun cebine atarak ayrıldım evden. Arabama binmek yerine en az bir ay kalacağımı düşündüğüm kasabanın sokaklarını keşfetmek istediğimi fark ettim.

Sokaklar boştu, alışık olduğum çocuk kahkahaları yoktu, karşılaştığım birkaç kişi burada olmamın şaşkınlığı ile bana bakarken omuz silkiyor, yanlarından geçip gidiyordum. Meydana vardığımda aç olduğumun farkındaydım, açık bir ev yemekleri dükkanına girmeden önce dar bir sokağın köşesine kurulmuş marangoza ilerledim.

Kapı zili benim ileri doğru kapıyı açmam ile tıngırdadığında geniş tezgahın ardındaki orta yaşlı adam bakışlarını bana çevirdi. Gözlerini bana diktiği an kaşları çatıldı, insanlar bana bakar bakmaz statümü anlamaları sinirimi bozuyordu bazen. "Merhaba, kasabamıza hoş geldiniz." dedi, sesinden bu durumdan memnun olmadığı oldukça belliydi, ben de bu durumdan çok fazla memnun değildim fakat buradaydık, iki tarafta birbirine katlanmak zorundaydı.

"Merhaba."

Mavi gözlerimden çektiği gri gözlerini ellerine indirmenin ardından söyleyeceklerimi beklemeye başladı, "Ben bir konuk evine yerleştim fakat..." Bakışları yeniden beni buldu, o an Omega feromonlarını algıladım, "Bir dolaba ihtiyacım var kıyafetlerim için." diye tamamladım cümlemi, "Nasıl bir boyutta olsun?" diye sordu, bilmiyordum. Hayatım boyunca bunları düşünmem gerekmemişti, dolabımın boyutu kimin umurundaydı ki? Etrafta gezdirdiğim gözlerim benim boyuma yakın bir kitaplığa takıldı, "Bunun boyutu iyi, iki kapaklı istiyorum, birinde raflar ve diğerinde askılık olursa güzel olur." Başını salladı sadece, küçük bir fiyat çıkarmanın ardından yarın öğle saatlerinde evime getireceklerini söyledi, parasını ödemenin ardından beni boğan dükkanı terk ettim.

touch it' taekookHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin