twenty six; you know the greatest loves all of time are over now

7.1K 859 86
                                    

- Biliyorsun tüm zamanların en büyük aşkları artık yok

Oops! Bu görüntü içerik kurallarımıza uymuyor. Yayımlamaya devam etmek için görüntüyü kaldırmayı ya da başka bir görüntü yüklemeyi deneyin.

- Biliyorsun tüm zamanların en büyük aşkları artık yok.

Kim olduğumu unutuyordum.

Minseok kucağımda gülerek artık onun üzerine gelmeyen Jeongguk'tan kaçmaya çabalarken bana ilk kez baba diye seslenecek an olarak bu zamanı seçmiş olduğuna inanamıyordum, başım yere eğik bir şekilde Bay Jeon ve Bayan Hwang'ın tepkisini bekliyordum ama salona sessizlik hakimdi.

Tuhaf sessizliğin çözülmeyeceğini fark eden Jeongguk saatin geç olduğunu bahane ederek Minseok'u odaya götürmek istediğinde göz göze geldik, anlayışlı bakışları yüzümde gezinirken ben de gitmek için ayaklandım. Kahve için teşekkür etmenin ardından Minseok'un yanaklarını öptüm, ceketimi alarak kendimi evin dışına attım.

Serin hava yüzüme vururken evin bahçesini geride bırakarak dağ evine giden orman yoluna saptım, kasabaya gelmişken uğramak ve sohbet etmek istediğim çok insan vardı ama aklım dağınıktı, her şey benim için giderek karmaşık bir hal almaktan başka bir işe yaramıyordu.

Delta yanım çok uzun bir zaman boyunca insan yanımı yönetmeyi çok iyi bir şekilde becermiş, asla buna karşı bir atakta bulunmamıştım ama farklı hissediyordum, bu ben değildim. Kendinden emin olan, insanların gözlerini kaçırmasına sebep kişi, olduğum ortamda tüm söz hakkının sahibi ben olurdum ve asla çekinmezdim.

Evin kapısını açarak içeri girdiğimde kimse yoktu, alkol kokusunu gidermek için pencerelerden birini açarak kenarına sandalye çektim. Birbirine yakın ağaçların dalları rüzgârın etkisi ile birbirine çarpıyor, ürkütücü fakat bir yandan rahatlamamı sağlayan bir ses çıkıyordu ortaya.

Bana ilk öğretilen, düşünmem gereken kişinin kendim olduğuydu, ailem de dahil tüm insanlar daha sonra gelmeliydi ve bu kasabaya gelene kadar bunu kolaylıkla uyguluyordum. Jeongguk ve Minseok'u tanıdığım ansan beri kendimi üçüncü plana atıyordum. Uzun bir süre kendime yüklenmemin biraz acısıydı bu ama kendimi sorgulamak, yanıtlar aramak elimde değildi.

Rüzgâr bana Jeongguk'un kokusunu getirirken ne kadar zamandır orada oturduğumu bilmiyordum, ay tepeye yükselmiş beni izlerken sandalyeden kalktım. Kapı açılarak Jeongguk içeri girdiğinde siyah botlarını çıkardı, portmantoda duran ev terliklerinden birini giydi ve bana doğru yaklaştı.

Bir şey söylemeden kolları belime dolanarak sarıldı, başını boynuma yaslayarak orada soluklanırken kollarımı etrafına doladım. Jeongguk'u anlıyordum, her zaman güçlü bir Alfa olarak, güçlü bir karaktere sahip olması gerektiği söylenerek büyümüştü. Baskın olan, her zaman o olmalıydı ama hayat, insanların söylediklerine göre devam etmiyordu.

touch it' taekookHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin