Multimedya: Mother Mother- It's Alright
Çok tatlı bir okurum, aynı zaman da arkadaşım, kendimi iyi hissetmem için dinlememi istemişti bu şarkıyı. Benim için çok değerli. Umarım sizde dinlerken iyi hisseder ve rahatlarsınız.
🌙
Kulaklıklarımı takıp son ses açmıştım müziği. Her zaman olduğu gibi kafamın içindeki sesleri bastırmaya çalışıyordum. Fazlasıyla düşünceliydim hayatım hakkında. Gerçekten ne yapıyordum? Nereye gidiyordu sonsuzlukta dönüp duram trenim?
Ulaşabilecek miydim hayallerime? Yapabilir miydim? Duygularımı bastırmaktan dolayı oluşmuş hissiz korkum yine de beni rahatsız ediyordu. Bu günlerde özellikle bir konu hakkında fazlasıyla düşünüyordum. Yaşım ve geçen yıllarım...
Durumlar beni böyle olmaya zorlamıştı ve istediğim gibi bir hayat sürememiştim. Belki de hayat çok basit bir oyundu ama ben kuralları bilmiyordum.
Yapmak istediğim hayallerim için değil de başkaları için yaşamış olduğumun verdiği pişmanlık ve üzüntü beni yiyip bitiriyordu gerçekten. Daha yirmi yaşımda bütün hayatı kaçırmış gibi hissetmeme neden oluyordu etrafıma baktığım herkes. Sanki herkesin treni gidecekleri yere varmış ama benim kırık dökük, eski trenim sonsuz bir çemberin içinde dönüp duruyordu.
Tekrar on beş yaşıma dönsem ne yapardım diye düşünüyordum. Korkar mıydım hayattan? Bir kenara çekilip ağlar mıydım? Kendime zarar vermeye mi çalışırdım? Neden böyle geçmişti yıllarım? Oysa tek isteğim huzurlu bir yaşam sürmekti.
Aslında çok fazla düşünmenin bir anlamı yoktu. Her şey geçmiş ve bir daha geri gelmeyecekti. Renkli gökkuşağıyla kaplı harikalar diyarım çoktan karanlığa bürünmüştü.
Kimseye kızamaz ve suçlayamazdım. Bu acımasız dünyanın kurallarından biriydi, asla öğrenemediğim. İlk önce kendime değer vermeliydim. Bu bencillik değildi. Bu bana verilmiş ruhum ve bedenim için yapmam gereken bir şeydi.
Bu kadar aptal olabilir miydim? Nasıl bir insan kendini bu kadar değersizleştirebilir, kendinden önce başkaları için hayatından vazgeçmeye çalışırdı ki?
Cevabı basitti. Bir aptaldım ben. Bunca zaman bir aptaldım. Belki hala öyleydim. Asla kendiyle tanışmaya çalışmamış, içindeki gücü dünyaya göstermekten hatta konuşmaktan korkan, elleri titreyen küçük bir çocuktum.
Üzülüyordum boşa geçen her bir saniyeme. Herkes mutlu çocukluk anılarını ve başarılarını anlatırken, öylece sessiz durmama üzülüyordum.
Hayat hakkında fazla derin düşünmemeliydi insan. Yoksa kaybolurdu o derinlikte. Herhangi bir cevap da bulamazdı. Ama ben küçüklüğümden beri boyumu aşan konuları düşünür dururdum. Hep bir cevap arardım. Kabullenmek ve itaat etmek yerine sürekli sorular sorar ve nedenini merak ederdim. Belki de yapmamalıydım, bilmiyorum.
Yazdıkça gelişeceğimi bildiğim halde yazdığım her şeyi silmek istemiştim bugün. Eskiden yazdığım kurgular fazlasıyla saçma ve basit gelmişti. İnsan böyle gelişmez miydi? Bende gelişiyordum. Ama kendimle savaşmayı durduramıyordum. Bütün sorun burda değil miydi aslında? Kendimle sürekli savaşmak...
Acımasızca kendimi eleştirmek kimseye yapmayacağım bir hareketti. Kimseyle savaşamazdım kendimle savaştığım kadar. Kimseden bu kadar nefret edemezdim kendimden nefret ettiğim kadar.
Oysa kendime sarılmayı öğrenebilsem böyle mi olurdu? Bir insan olduğumu kendime hatırlatmam ve kendimi affetmem gerekirdi. Ama hayır! Her şey mükemmel olmalıydı. Bu kadar kibar olamazdım kendime. Bütün dünyanın kabalığı yetmezmiş gibi bir de ben kaba davranmalıydım kendime.
Söylediğim gibi mükemmel olmalıydı her şey. Her bir günüm başarıyla dolu ve verimli olmalıydı. Hayatımdaki küçücük bir hata bile kabul edilemezdi. Yoksa düşünüp dururdum. "Neden böyle yaptım? Neden öyle söyledim? Öyle yapmamalıydım. Acaba insanlar ne düşündü? Acaba ne düşünüyorlar? Neden her şey yolunda gitmiyor?" Mükemmelliyetçi, hassas insanların hastalığıydı anksiyete. Bu yüzdendi kendimizle olan savaşımız.
İşte hayatım boyunca yapmış olduğum bir hata daha! İnsanların ne söylediğini ve söyleyeceğini düşünmek. Bu kadar önemli miydi cidden? İnsanların konuştuğu şeyler doğru olmasa bile senin için bu kadar önemli miydi? Neden yapmıştım bunu kendime?
Bunca zaman emek verdiğim tek bir kurgumu bile silmemeye karar verdim. Bana komik gelen yazım hatalarını ve okunmaya değmez cümlelerimi saklamaya ve daha sonra ne kadar geliştiğimi görmek için bir kutuya koymaya karar verdim.
Bana acı veren ve kötü olarak adlandırdığım her bir anımı da kurgularım gibi saklayacağım. Arada açıp bakacağım rezilliklerime. Güleceğim kendime. Komik bir bebeklik fotoğrafına bakar gibi bakacak ve güleceğim.
Sorun değil acı çekmem. Affedeceğim kendimi. Onlar olmasaydı asla gelişemez ve akıllanmazdım. Kurallarını bilmediğim bu oyunu sürekli kaybetmeye mahkum olurdum. Biliyorum, sürekli bir çember etrafında amaçsızsa koşar durur ve gideceğim yere ulaşmaya çalışırdım.
Daha çok düşeceğim belki. Hayal ettiğim hiçbir şey gerçekleşmediğinde nefret edeceğim kendimden ve hayatımdan. Çok saçma gelecek her şey. Hayatın anlamını aramak için düşeceğim yollara. Karlı dağlarıma çiçekler açmayacak asla. Güneşi göremeyeceğim ve üşüyeceğim.
Ama kendimle kalacağım. Hiçbir şeyi anlamayan biri olsam ve bir cevap bulamasam da kendimle kalacağım. Kalan sınırlı nefesimde en çok ben seveceğim kendimi. Gökyüzünden atılsamda ölmeden önce kanatlarımı açacağım ve uçacağım ait olduğum sonsuzluğa.
10.01.2021
ŞİMDİ OKUDUĞUN
ANKSİYETE GÜNLÜĞÜM
Chick-LitHayattan gerçekten zevk almamak da bir çeşit intihar değil midir?