Günün her anında elinde bir bardakla gezebilirdi. İnsan nereye giderse gitsin birilerinin, bir yerin parçası olmaktan vazgeçemiyor diye düşündü.Babasını, eski evlerini ve sobanın üzerinde asla boş kalmaması gereken demliği hatırladı.Üzerinden kaç yıl geçtiğini hesapladı. Babasının yüzü artık silikleşmeye başlamıştı.
Çayına yine tek şeker attı. şekerin usulca erimesini izledi. biraz önce parmaklarıyla tuttuğu şeker sanki hiç olmamış gibi kayboldu. Yine derin düşüncelerinin arasında, var olan her şey dile gelip onunla sohbet ediyordu.Bir yudum aldı. "Hayır! Kaybolmadı tadı hala burada "dedi. Şeker çayın her zerresine sinmişti ama kendisi bile yok oluşunun farkında değildi.Kızının sesiyle kendine geldi.Anka yine kendi kendine bağırıyordu. Muhtemelen başka bir yerde, başka birinin yerinde diye düşündü.Sanrıları artmıştı.Her gün biraz daha eriyordu. Zaman kalmadı dedi içinden konuşmayı unutarak.Bilgisayarına koştu. Yeni bir frekans, bir sinyal var mı diye kontrol etti. Başkalarının da olduğuna emindi. Bir bağlantı kurmak zorundayım diye düşündü çaresizce.Bunun için yıllarından, ailesinden hatta ülkesinden vazgeçmişti. Kızımdan geçemem dedi. O olmaz. Gözlerini sinyalden ayırmadan sandalyeye bir çuval gibi yığıldı.Göz kapaklarının ağırlığıyla boğuşurken kapıda bir gölge farketti ve irkildi.Kızını şefkatle, yorgun ama savaşmaktan hiç vazgeçmemiş gözleriyle inceledi.
-Anka, ayakta kalmamalısın.
Anka, gördüm dedi ve sustu.
Profesörün uzun sessizliklere tahammülü kalmamıştı.
-Yine halüsinasyon mu kızım?-Bu farklı baba. Hayatlarının bazı anlarını görebildiğim insanlar gibi değil o. Artık anlayabiliyorum. O bana anlatıyor, benimle konuşuyor,benim varlığımın farkında. Onunla bağlantı kurduğumda, sanki tüm hücrelerim farklı yerlerden koşarak vücuduma akın ediyorlar.
Sesi gittikçe kısıldı. Bunun gerçek olabileceği hakkında hala şüpheleri vardı. Sanrı sisteminin gittikçe onu ele geçirdiğini biliyordu. Belkide bütün bunları o kafasında tasarlamıştı.
Gözleri babasının labaratuvarında gezindi.Odanın bir duvarını kaplayan ekrandan babasının yıllardır uğraştığı gen haritasının bir bölümü yansıyordu.Bu durum Anka'nın içinde farklı hisler uyandırıyordu.İncelediği gen haritası kendisine aitti. Acaba beni diğer insanlardan ayıran kısmı neresi diye düşündü ve sanki anlayacakmış gibi iyice ekrana odaklandı.Bir an kendini kendine bile yabancı hissetti.
Ne garip, biz insanlar daha kendi şifremizi çözememişken dünyaya hükmettiğimizi düşünüp kibirleniyoruz diye iç geçirdi.Pek bir şey anlamadığı ekrana uzun uzun bakarken kendine ait olan bu genlerin kimlerin izlerini taşıdığını merak etti.İhtimal bile vermediği insanların üzüntüsünü, saç rengini, tenini, tepkisini taşıyordu belkide.O anda profesör ayağa fırladı. Kocaman açılmış gözlerinden bilgisayar ekranındaki ışık yansıyordu.
Anka! Diye haykırdı. Anka bunun anlamını bildiği halde ışığa sanki başka başka anlamlar yüklercesine bakıyordu. O kadar uzun zamandır bekliyorlardı ki gerçek olduğunu anlamaları için biraz zaman gerekti.
Profesör kendini toplayıp yalnız değiliz dedi.Haklıymışsın. Birisi bizimle iletişim kurdu.
Bu cümleyi duymak sanki uzayın boşluğunda savrulan birisini alıp yaşam olan bir gezegenin içine koymak ve yalnız değilsin demek gibiydi.Anka gülümsedi.
Fısıltıyla,
" Ben... Ben onu tanıyorum. Hem de var olduğum andan beri tanıyorum. Üzüldüğünde, ağladığında, güldüğünde, yalnızlığında hep ben vardım. Diğerlerinin hayatını izlerken sadece seyirciydim. O beni izledi, bildi, gördü ve baş rolü hep bana verdi. Biz anlamadık, yıllarca hayal sandık birbirimizi. Şimdi her şeyi anlıyorum, sonunda anlıyorum. "Biraz daha konuşacaktı ama yine ani bir sarsıntıyla olduğu yerden çok uzaklara gitmişti. Babası kucağına alıp yatağına götürdü.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
KOBAY GEN -P53
Ficção CientíficaAnka gün geçtikçe gerçek hayattan kopmaktadır. Babası - Profesör Herman- kızına ne olduğunu bulmak için insan üstü bir çaba göstermektedir. Uzun araştırmalar sonucunda Anka'nın genlerinde sıradışı bir dizilime rastlar. Anka'nın sinir sistemi bir çeş...