YEMİN

4.3K 255 31
                                    

Çocukça şeylere sevinmek, mutlu olmak bu dünyadaki en büyük nimetti. İnsan yaşının gereğini yaşamalı, her katşılaştığı olaya yaşı gibi davranarak cevap vermelidir, başına gelen olayları 10 yaşındaysa çocuk gibi, 20 yaşındaysa genç gibi ve 40 yaşındaysa olgun gibi karşılanmalıdır. Çünkü o zamana kadar yaşadığı tecrübeler mevki yükseltir gibi hayat şartlarını da yükseltmelidir.

Ne yazık ki Ege de yaşının zamanını yaşamayan biriydi. Çok küçükken bile, ondan hep büyük gibi davranması istenmişti. Ege buna karşı koymamıştı çünkü büyüklerin dediklerini yaptığında değer gördüğünü fark etmişti. Olgun bir çocuk imajını çizmek çok kolaydı, her söylenilene gülmez, her sorulan soruya uzun cevaplar verir ve asla soru sormazdı. Küçük sevinçlerini odasının gizli saklı bir köşesinde yaşar, sesli kahkahalardan utanırdı. 'Millet' denilen kavram daha kundaktayken zihnine aşılanmış büyük bir çekingenlik ögesiydi.

Babası Ege'yi doğduğu an sevmemişti. Oğlu olduğu için çok mutluydu, ta ki yakınlarından birisi Ege'ye kız benzetmesi yapana kadar. Küçücük bebek gözüne bir anda düşman kesilmişti. Karısından bu duyguyu hep gizlemişti, çünkü erkek bebek istediği için karısına binbir türlü zorluk çektirmiş, 'millet'in diline düşürmüştü. Geçen seneye kadar çok güzel gizlemişti, kulağına gelenler ardından duydukları önündeki tüm engelleri kaldırmıştı.

İşkence yerine geçebilecek dayakları çok güzel atmış, karısına da bir açıklama yapmak zorunda kalmamıştı. Ancak tüm bu olanlar yaşanırken Ege aralarda sürüklenip durmuştu. Okuldan dayak yiyip geliyor, ardından babasının sinirinin geçmesini bekliyor ve hemen ardından da vücudunu güçsüz düşüren, hayattan onu biraz daha koparan açlıkla baş ediyordu. Çünkü babası yatmadan önce mutfağın kapısını kilitliyor, tabi bunu karısından gizli yapıyordu, ona hayatı tamamen haram ediyordu. Annesi biraz geç olsada durumu fark edince dur demiş, evin içinde kimseyi kimseyle muhattap etmemeye karar vermişti.

İşte pazartesi sabahı, uyandığı birkaç saatlik uykudan sonra bunları düşünüyordu Ege. Başına gelenler ne zaman bitecekti bilmiyordu, bunların suçlusu kendisi miydi onu bile bilmiyordu. Çünkü nereden bakarsa baksın onların dediğinden bir adım dışarıya çıkmamıştı. Onların istediği gibi giyinmiş, yemek yemiş hatta banyoya bile onlar isterse girmişti. Ruhunu, benliğini çöpe atamadan, büyük bir hata edip arkadaşı sandığı insanlara kendini açmıştı. Onlarda tekme vurmakta gecikmemişti tabi, hayatında hiçbir olay kendi istediği gibi gelişmiyordu, hep başkalarının isteği ile yaşıyordu. Şuan bile yaşaması bir 'Keş'in elindeydi.

Annesi ve babasının evden gittiğine emin olduktan sonra çıktı odadan. Çünkü babası ile karşılaşmak bugün yapacağı ilk hata olabilirdi. Merdivenlerden sakin sakin indi. Hava ne kadar soğuk olsa da güneş ışıklarını esirgemiyordu. Montunun önünü açtı bu yüzden, tazelik hissi her tarafına değsin istedi.

Kapıyı araladığında ise bu tazelik hissi, kölelere has olan çaresizlik hissi ile yer değiştirdi. Mustafa, ellerini cebine sokmuş, kızarık gözleri ve ağzındaki yarım sigarası ile ona bakıyordu. Tabi yine aynı sırıtış eksik değildi, onunla konuştuğu her vakit görecekti bu sırıtışı.

Ona doğru gelmeye başlayınca kapıdan ayrılmadan onu bekledi. Yanına varınca, sigarayı yere fırlatıp, yüzündeki gülüşü ortaya serdi. Ege, 'acaba aynaya bakıp en korkutucu olanı mı seçti?' diye düşündü ancak bir sonuca varamadı. Büyük ihtimalle Ege gibi mağdur olan başka insanların üzerinde deneyerek bulmuştu. En mükemmel olanı her zaman için Ege'ye özeldi.

" Günaydın bebe. Az daha bekletsen ağaç olacaktım. Sizin peder pek bir gururluydu bu sabah, ne iş? " Dedi. Babasının yüzünü haftalardır görmemişti. Odası arka tarafta kaldığı içinse seslerini hiç duymazdı. " Bilmiyorum, konuşmaz benimle. " Dedi. Ellerini önünde birleştirmiş, Mustafa'nın dikkatini çekecek herhangi birşey yapmamaya çalışıyordu.

KEŞ(GAY)Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin