"Jisung!" Minho, elindeki iki pamuk şekerle Jisung'ın yanına gelirken Jisung kızaran gözleriyle Minho'nun ellerine ellerini koydu.
"Özür dilerim! Minho, çok özür dilerim. Sadece bir anlığına telefonuma dönmüştüm, annem aradığı içindi ama- Yuki yanımda değildi!" Jisung, hıçkırarak ağlarken Minho elindeki şekerleri yanlarından geçen birilerinin ellerine tutuşturup Jisung'ın elini tutarak yürümeye başladı.
"Tanrım, nereye gider bu çocuk? Daha önce hiç dışarı çıkmadığı için heyecanlandı mı?" Derin bir nefes aldı. Jisung'a elbette kızmıştı ama bağırmak istememişti, ağlıyordu zaten.
"Yuki! Lee Yuki!" Minho, oğluna seslenerek lunaparkın içince gezmeye başladı, Jisung'ın elini sıkıyordu.
"Yuki!" Cebinden telefonunu çıkarıp, Jisung'ın elini bırakarak etraftaki insanlara Yuki'nin resmini göstermeye başladı.
Jisung, burnunu çekip yanaklarını silerek telefonundaki resmi açtı. Güvenlik görevlilerinin yanına giderek fotoğrafı gösterdi.
"Bu bebek dışarı çıktı mı?"
"Hayır, kimse çıkmadı son yarım saattir. Anons etmemizi ister misiniz?" Jisung başıyla onayladı.
"Lee Yuki, olduğu yerdeki oyuncağa gitsin ve babasını beklesin, bunu söyleyin." Adam onaylayarak içeri girdiğinde Jisung etrafta gezinmeye başladı. Yuki için yapılan anonsu duyduktan sonra tiz bir ses işitmişti.
"Jisung! Baba!"
Hızla arkasına dönüp, sese doğru koşmuş, etrafta gezinen çocuğun önüne gelince kendini dizlerinin üzerine atıp, biraz da yerde kayarak ona sıkıca sarılmıştı.
"Jisung!"
"Yuki! Neden elimi bıraktın?" Jisung ağlayarak geri çekilip telefonunu eline aldı ve Minho'nun numarasını tuşladı. Olduğu yerde oturmaya devam ederken Yuki onun bacağına oturmuş, elleriyle yumuşak yanaktaki yaşları silmişti.
"Minho, şeydeyiz, neydeyiz, bu oyuncağın adı ne anasını satayım? Ördek vurulan şey, oradayız." Jisung, yüzüne kapanan telefonu kenara bırakıp burnunu çekti tekrar.
"Çok korktum kayboldun diye."
"Ben kaybolmadım, sen kayboldun." Jisung gülerek çocuğa sıkıca sarılırken Yuki kıkırdamıştı. Karşılarından koşarak gelen Minho yanlarına gelip yere çökmüş, ikisine de sıkıca sarılmış ve Jisung geri çekilince oğlunu kucağına alıp kokusunu içine çekerek saçlarını okşadı.
"Neredesin sen minik kuş? Ne kadar korkup üzüldüm, biliyor musun?" Jisung gülerek yerden kalkıp, yakınlardan iki şişe su almış ve yırtılan pantolonuyla kanayan dizlerini görmezden gelip şişelerden birini açıp Minho'ya uzatmıştı.
"Sen iç. İyi misin?"
"İyiyim, harikayım. Özür dilerim." Jisung açılmayan şişeyi ona uzatırken suyundan birkaç yudum alınca Minho şişeyi açıp önce oğluna içirmiş sonra kendisi içmişti. Yuki, babasının göğsüne yaslanırken parmağıyla Jisung'ın dizlerini işaret etti.
"Kan."
"Ne?"
"Kan!" Korkuyla bağırıp Jisung'ın dizini işaret ederken Minho oğlunu kendine çevirdi. "Şşhh, yok bir şey, yara olmuş sadece. Nasıl oldu, düştün mü?"
"Yuki'yi bulunca kendimi yere attım, o zaman oldu herhalde. Bir şey yok ya, iyiyim ben." Minho, oğlunu kucağına alarak yerden kalkmış, Jisung'a da elimi uzatmıştı. O da kalktığında ikisini bir banka oturttu. Jisung, Yuki'yi kucağına çekip sıkıca sarıldı.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Silent° [ MinSung ]
FanfictionYaklaşık yirmi dakikanın ardından okulun önündeki durakta inmiş, büyük binaya girmeden önce kısa bir bakış atıp derin nefes almıştı. "Pekala, işte başlıyoruz." Jisung gülümseyerek etrafa bakınıp okulun bahçesine ilk adımını atmış, ardından hızlı adı...