Bir Türk Otağı (1)

140 8 6
                                    

  Soğuk iyice bastırmıştı. Çekince esen sert rüzgar, en sağlam çadırları bile yırtabilecek bir şiddetteydi. Gök o asaletli açık mavinin b (Doğu Türkistan'ın bayrağının rengi buradan geliyor zaten) yerini geriye bırakmıştı. Bu dönemlerde havalar soğuduğunda, yerleşim için daha uygun bir yere göç etmeleri gereken Türkler orada kalmışlardı. Konargöçer çadırları rüzgar ile sökülebilecek gibiydi, içeri soğuk doluyordu. Tamamen kürkten yapılan çadırlar bile soğuk dolmuştu. Hayvanlar üşümüyordu. Bu açıdan bir sorun yoktu. Fakat buradan hemen ayrılmazlarsa havalar daha da soğuyacak, hatta kar bile yağacaktı. Bu konargöçer yaşam tarzı için tehlikleli bir durumdu. Bizim eğlence olarak gördüğümüz kar, onlar için dondurucu soğuk. Çünkü sadece çadırlarda yaşıyorlar. Aslında bu soğukta kalmak iyi bir fikir değildi. Ama onlar bu toprakları sevmişti.

  Küçük Kuzey Kıbrıs ateşin yanındaki yer yatağına uzanmış, birkaç kalın battaniyeyi üzerine almıştı. Öylece dışarıyı seyrediyordu.

KKTC: Babam ne zaman geyiy?

  O sırada yemek yenilecek olan çadıra tahta kaseleri taşıyan ve gerçekten bunalmış olan Türkmenistan, dönüp küçük yeğenine  cevap verdi.

Türkmenistan: Kaçıncı kez soruşun? Bilmiyorum, dedim ya! Gel de şunları taşımama yardım et!

  Kuzey Kıbrıs isteksizce başını yukarıya, Türkmenistan'ın olduğu yöne çevirdi. Türkmenistan elindeki küçük tahta kaseleri taşımaya çalışıyordu. Biraz düşündü. Dışarıya, dondurucu soğuğa çıkmaya hiç niyeti yoktu. Dışarısı gerçekten çok soğuktu. Ukala bir tavırla;

KKTC: Yo! Sen gid, sofrayı kuy. Sonna belki ben geyiyim!

  Bu cevabın üzerine Türkmenistan alaycı bir şekilde KKTC'ye bakmaya başladı.

Türkmenistan: Allah Allah! Ben sana hizmet etmek zorunda mıyım? Kalk, sen de yardım et!

  KLTC üzerindeki battaniyeleri sarıldı.

KKTC: Yuykum vay benim!

  Türkmenistan, KKTC'ye ters bir şekilde bakmaya başladı. Evet, KKTC yine yaramazlık (haylazlık uygunsa) peşindeydi. Ama Türkmenistan, KKTC'yi nasıl ikna edeceğini biliyordu.

Türkmenistan: Ah! Kazakistan değil mi o? Bak, kucağında da tavşan yavrusu var!

  KKTC hızla üzerindeki battaniyeleri hepsini açtı.

KKTC: Ne?! Tavşan mı?! Yaşaşııın!

  KKTC sevinçle yataktan kalktı ve üzerinde pijama olmasına rağmen koşarak dışarı çıktı.

KKTC: Kazakistan amcaaaaa! Tavşanı bana veyy!

  Küçük Kıbrıs koşarak soğuğun, sisin içine girmişken Türkmenistan sadece arkasından bakmakla ve gülmekle yetindi.

Türkmenistan: Ay! Küçük çocuklar, ah! Ne çabuk inanıyorlar!

  Türkmenistan bu şekilde gülerek yemek yenilecek çadıra doğru ilerlemeye başladı. Büyük, geniş çadıra girdiğinde, Özbekistan'ı her zamanki gibi yemek yaparken buldu. Özbekistan yemek yapmayı çok fazla seviyordu. Bu artık bir hobiden çıkmış, bağımlılık haline gelmişti. Türkmenistan, Özbekistan'ın bu hâlinden rahatsız olmazdı. Ne de olsa mutfaktaki bütün işleri Özbekistan yapınca, kendisine çok az iş kalıyordu.

Türkmenistan: Kaseleri getirdim. Nereye koyayım?

Özbekistan: Neyi getirdin? Bir dakika...

  Özbekistan elindeki meyveleri bırakıp çadırın kapısından az içeride, elindeki kasetleri düşürmemeye çalışırken hemen cevap ister gibi bakıyordu.

Özbekistan: Ah! O kaseleri mi? Tabi... Onları bana ver.

  Türkmenistan şaşkın ama bir o kadar da hızlı bir şekilde Özbekistan'ın yanına gidip kaseleri ona verdi. Fakat Özbekistan'da bir farklılık vardı. Sanki... Sanki biraz... yorgun gibiydi.

Türkmenistan: Ne oldu?

Özbekistan: Hangi anlamda?

Türkmenistan: İyi görünmüyorsun.

Özbekistan: Ah... Hayır, sadece biraz yoruldum.

Türkmenistan: Yoruldun mu? Olması gereken de buydu. Hiç dışarı çıkmazsın ki! (Türkmenistan öz Türkçe konuşuyor. Ancak ben elimden geldiği kadar yazacağım.)

Özbekistan: Ama...

Türkmenistan: Bak, dışarısı çok güzel!

  Türkmenistan çadırın girişine dönüp dışarıyı gösterdi.

Özbekistan: Bu mu güzel?

  Türkmenistan utanmış bir şekilde;

Türkmenistan: Ehh... Şu günlerde havalar biraz bozuk... Ancak bahar mevsimlerinde buralar çok güzel olur.

  Türkmenistan kime anlatıyordu ki? Özbekistan boş boş gözlerle kendisine bakıyordu ve anlattıklarını dinlemiyormuş gibi duruyordu.

Özbekistan: Bahar mı?...

  Bu Türkmenistan için bardağı taşıran son damla oldu.

Türkmenistan; NE?! BOZKIR'DA YAŞIYORSUN VE BAHAR'I HİÇ GÖRMEDİN Mİ?! Ayıp ayıp... İnsan yaşadığı yeri bilmeli.

Özbekistan: Türkmenistan a-

  Türkmenistan, Özbekistan'ın sözünü kesti.

Türkmenistan: Dinlemiyorum! Benim işlerim var! Görüşürüz.

  Türkmenistan umursamazcasına çadırdan çıkarken, Özbekistan içinde rahatsız edici o duygunun içinin iyice sıkıştırmasını umursamadan sadece Türkmenistan'ın gidişini seyretti.

Özbekistan: Bilmiyorsun ki...




Countryhumans 2021 ^~^  "2021..."Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin