Hastaneye vardığımızda Şeyma kendine gelmişti fakat serum takmak için damar yolu acamamıslardı. Birkaç tane delik acsalar da başarısızdı. Sogukkanligimi koruyup yanina gittim,pek iyi bir halde değildi. Halil hoca islemleri hallederken ben de yaninda durup gerekli bilgileri verdim. Beraber Şeymanın yanina gittik, bi sefer iyiydi. Damar yolu açmışlardı ve kolunda da serum takılıydı.
''İyi misin küçük hanım'' dedi Halil Hoca gülümseyerek..
İkimiz de gülümsedik. Simdi daha iyiydi...
Saat onbiri geçmişti ve Şeymanın da serumu bitmişti. Şekerinin düştüğünü ve bir şeyler yemesi gerektiğini söylediler. Hastaneden çıktığımızda saat gece yarısını geçmişti.
Halil Hoca o saatte acik bir lokanta buldu ve oraya girdik. Birer kase çorba içtikten sonra KAVURMA geldi masaya. Şeymanın şekerini yerine getirebilmistik sonunda. Gözlerimizden yorgunluk aksa da Şeymanın sağlığı herşeye değerdi. Sonunda oradan da ayrılıp yurda geri döndük. Şeymayı yatağına yatırdım ve gece bir şey olursa beni uyandırması için onu uyardım. Aslında içimden minik bir sarılma isteği gelse de yapmadım. Galiba hala soğukkanlılığımı koruyordum. Yorgun bedenimi yatağa attım ve kafamı yastığa koyar koymaz uykuya daldım.
Ertesi sabah uyandığımda yorgun vücuduma savaş acıp yataktan kalkıyorum. Dünden kalan bir yorgunluk var üstümde. Yan odaya gecip Şeyma'ya bakiyorum. Seyma gayet iyi. Hatta coktan uyanmıs ve hazirlanmis bile.
''Gunaydin Seyma.''
''Gunaydin."
"Nasilsin bugun"
"Dünden daha iyi."
"Güzel."
Odama geçip hazırlanmaya başladım. Gözlerimin altları uykusuzluktan morarmisti. Hemen hazırlanıp yurttan ayrıldım. Okulun merdivenlerinin çıkarken içimi bir huzur kapladı. Koridoru geçtikten sonra sınıfın önünde durdum. Derin bir nefes alıp iceriye girdim. Fakat Emre daha gelmemişti. Arka sıraya çantamı bıraktım ve camın önüne geçip Emre'yi beklemeye başladım.
"BÖ!"
Bu saçmalığın ardından korkarak çığlık attım.
"Emre! Yapma şunu ya. Sabah sabah!"
"Napiyim kızım,dalıp gitmişsin yine."
"Sanada günaydın!"
"Tamam ya kızma, günaydın."
Her zaman aynı şeyi söyleyip yine yapardi ayni şeyleri. Kabullenmek gerek..
Ve haftasonu.
Ders çalışmak için bu haftasonu evime gitmedim. Özlemek ne kadar da zor..
Haftasonu Emreyle hic konuşmadık. O bu haftasonu evindeydi. Pek aklına gelmedim diye düşünürken, bir mesaj.
Niye bilmiyorum ama içimi bir huzur kapladı,ayın 22si. 22 Şubat...
Bir süre konuştuktan sonra işlerinin oldugunu ve akşam bana mesaj atacagını söyledi. Konuşmayı bitirmek istemesem de ne diyebilirim ki? 'Peki' diyebildim sadece. Yan odadaki arkadaşlarımın yanına gittum ve onlarla vakit gecirdim. O oda benim için hep bir başka olmuştur, bütün anılarım bütün sevinçlerim kapalı bir kutu gibi saklı orda..
Vaktin ilerledigini farketmemize neden oluyor nöbetçi hocanın sesi. Toplanıp etüte geciyoruz.
Saat 20.15
Mesaj yok..
Saat 21.40
Mesaj yok..
Saat 22.50
Mesaj yok...
Endişelerim artarken kızgınlıgımı bastırıp uyumaya karar verdim. Yastıgıma başımı koydugumda saatin 00.25 oldugunu farkettim.
Ve bir mesaj...

ŞİMDİ OKUDUĞUN
SONSUZ HİKAYE
Roman d'amour23 şubat 2014... Gülen bir yüz. Kahverengi gözler ve huzur... 23 şubat 2015... 1 yıl, bir gelecek,bir Cennet... Sonu olmayan bir hikaye. Asla bitmeyecek bir aşkın hikâyesi. Sabrın örneği,yüreğin dayanıklılığı. Bir şiirin en güzel dizesi. Bir karaden...