Saate baktım ve ders zili çalalı tam 7dakika geçmişti. Saati gördükten sonra da Emre'nin kolundan çekerek sınıftan çıkardım. Kosarak merdivenleri çıktık,son basamağa geldiğimizde nefesimiz kesilmişti. Birbirimize bakıp gülümsedik. Yine ilk o çıkmıştı. Bunu hep yapardık ve uzun bacaklarıyla hep o kazanırdı.
Labaratuvara kadar hızlı adımlarla ilerledik. Sınıfın kapısını tıklattık ve içeri girdik. Kapının önünde ikimizde yan yana dikildik ve hocaya baktık. Emre'nin nefeslerini içimde hissedebiliyordum. Tüm sınıf bize bakıyordu. Alaattin Hocaydi bu, derse almayacağı kesindi zaten.
"Özür dileriz hocam geciktik."
Sesim o kadar zor çıkmıştı ki ben bile zor duymuştum.
"Nerdesiniz siz?"
Emre benden önce davranıp soruyu cevapladı.
"Zilin çaldığını farketmemişiz hocam,koşarak geldik."
"Yok yazdım dinlemek isterseniz girin."
Yok yazıldıysak niye kalıp dinlemek isteyelim ki zaten. Emre kısa bir süre bana baktı. Onu bu durumdan kurtarmak için elimi arkamdaki kapı koluna attım "peki hocam iyi dersler" deyip kapıyı açtım ve Emre de arkamdan çıktı.
Kapıyı kapattım ve koridorda yürümeye başladım.
" Ne yapmayı düşünüyorsun Minik Sincap?"
Bu imalı bakışına gülümsedim fakat soruyu cevaplayamadım çünkü ben de bilmiyordum. Yürümeye devam ettik ve merdivenlerden indik. Bu sefer hainlik yapıp Emreden önce başladım basamaklara ve koşarak indim. Merdivenler sessizdi sadece ayak seslerimiz duyuluyordu. Bu sefer ben indim ilk önce merdivenleri. Büyük bir zafer edasıyla ona baktım.
"Bu sefer işe yaramadı uzun boyun Tall Boy."
Bunu söylerken bir yandan da kizmasindan korktum. Merdivenin son basamağını da indi, adımlarını bana doğru atarak üstüme yürüdü. O bana yakınlaştıkça kalbim iyice hızlanmaya başladı. İlk defa ondan korkmustum. Sonunda gidebilecegim yer kalmadı ve duvara dayandım. Emre bakışlarını bana kilitlemiş üstüme gelmeye devam ediyordu. İyice yaklaştığında nefeslerini suratimda hissedebiliyordum.
" Bidaha hainlik yaparsan,seni o merdivenlerden atarım!"
Bunu söylediği an kalbim yerinden çıkacak gibiydi. Bir yandan korkuyordum bir yandansa uzaklaşmasını istemiyordum.
Tam geri çekilirken dayanamayıp haince kahkaha attı.
"Bu kadar korkamazsın benden. Merak etme minik sincap,ben sincap yemiyorum."
Bunu söyledikten sonra tekrar sırıttı ve kantine doğru ilerledi. Hala soktaydim fakat bu çok uzun sürmedi. Arkasından koştum ve omzuna hızlıca vurarak "Asıl hain sensin be! Ölüp kalsaydım yemeyi geç seninle yarışacak bir sincap bile bulamayacaktın." dedim.
Bunu o kadar kızgın bir şekilde söylemiştim ki sonunda sinirden dişlerimi sıktım. Bana bakıp tekrar güldü. Kantindeki sandalyelerden birini cekip oturdum ve kızgınlığımın geçmesini bekledim.
"Hadi ama abartma minik bi sakaydi,sen kadar minik.."
Bunu o kadar içten söyledi ki dayanamayıp güldüm buna.
"Bunu bidaha yapma."
"Petitoya ne dersin?"
"Sağol ben petito yemiyorum."
Bunu söylerken tabiki intikamımı alıyordum ve bunun farkındaydı.
"Hadi ama ya bu boyunla intikam peşine düsemezsin."
Sabrımı mı test ediyordu yoksa bundan zevk mi alıyordu? Yüzündeki ifadeye bakılırsa kesinlikle zevk alıyordu.
"İki tane olsun lütfen."
"Özüne dönmem güzel." dedi ve masadan kalkıp petitoları almaya gitti. Arkasından baktım giderken, aynı anda bu kadar kızdırıp bu kadar sevdirebilir miydi kendini? Yapabiliyordu demek ki.. Hafifçe gülümsedim bu tatlı haline fakat geri dönüp bana baktığını farketmemiştim.
"Neye gülümsedin bu kadar?"
"Hı, efendim?"
"Uçmuşsun diyorum."
Utanıp kafamı öne egdim. Masaya bıraktı çikolataları. Hemen alıp bitanesini açtım ve bir ısırık aldım. Emre beni izliyordu.
"Ya bakma Emre öyle. Hocaya çok kizdim zaten."
"Hocaya mı bana mı?"
"O konuya hic girme öküz."
Bunu o da kabullendi ve ikimizde güldük.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
SONSUZ HİKAYE
Roman d'amour23 şubat 2014... Gülen bir yüz. Kahverengi gözler ve huzur... 23 şubat 2015... 1 yıl, bir gelecek,bir Cennet... Sonu olmayan bir hikaye. Asla bitmeyecek bir aşkın hikâyesi. Sabrın örneği,yüreğin dayanıklılığı. Bir şiirin en güzel dizesi. Bir karaden...