KARANLIK DİSTOPYALAR 1. Kısım
Hitreads
Tanıtım için yayında olan üç bölümün ilkiBurada sabah, olabileceği en sakin şekilde geçer. Bu sabah da böyleydi. Sabah omzuma isabet eden kurşun yüzünden öğlen revirde, akşam ise yine meydanı saran karanlık otoparkların arasında takımla birlikte... Bu, aslına bakarsanız, bir rutin.
Uzun, koyu sarı rengindeki saçları karışmış, omzu beyaz bir bezle sarılmış yirmili yaşlarındaki bir kız yanına gelen onun yaşlarındaki esmer doktoru temkinli bakışlarla süzdü. Kaşları hafifçe çatılmış, rahatsız bir yüz ifadesi ile önündeki doktoru izlerken Doktor kalın sesiyle "Kafanı çarptığını söylediler." dedi.
Kız, "Öyle miymiş?" diye mırıldandı.
Doktor güldü. "Daha dikkatli olman gerekiyor." dedi kaşlarını kaldırarak. Ardından sandalyesini kızın önüne getirdi ve kızın karşısına oturdu.
"Yıl ne?"
"3253."
"Aferin sana."
"Peki ismin ne hatırlıyor musun?" Kız, üfledi.
"Neredeyse her gün aynı şeyleri soruyorsun. Yıl ne, ismin ne..." dedi gözlerini devirerek. Doktor "Bunu hatırlaman güzel." dedi gülerek. "Çünkü neredeyse her gün bir yerlere vuruyorsun. Benim yapabileceğim bir şey yok." diye ekledi.
"Victor... Beni bırak da... işime döneyim. Bak: İşte sana yapabileceğin bir şey."
İsmi Victor olan doktor, kıkırdadı.
Beyaz önlüğünün cebinden bir kâğıt çıkardı ve karşısındaki kıza uzattı.
"Tamam kazandın. Kafan da eh işte. Her zamanki kadar yerinde. Al bunu kaybol buradan." Kız, kazandığı zafer ile yüzünde beliren genişçe bir tebessümle Victor'a uzandı ve saçlarını karıştırdı. Kapıya doğru koşarken bağırıyordu:
"Sen burada var ya... En büyük adamımsın benim. Almila'ya da söyle, o da ikinci adamım. Bugünkü şu tuhaf... toplantıyı atlatmama yardım edecek. Yine meydana gideceğiz takımla." Victor yüzünü buruşturdu."Birincisi, nişanlımı işlerine karıştırma." dediğinde kız gözlerini devirdi.
"Senin nişanlın, benim arkadaşım."
"İkincisi, bekle, gitme. O toplantıya beni de çağırdılar. Atlatamazsın yani, önemli bir şeye benziyor." Kız, ellerini iki yana açtı. Boş boş Victor'a bakıyordu.
"Ne yani, ne olabilir en fazla!"
"Dışarısı karışık, sanki her gün akımdan gelenler ile çatışmıyormuş gibi normal davranıyorsun."
"Gittim bile."
Victor, omuz silkti. "Görüşeceğiz zaten."Kız, küçük suit bir odaya geldi. Odanın rafları silahlarla, askeri üniforma ve kasklarla doldurulmuş karanlık ve mavi neon ışıklarla aydınlatılmıştı. Ellerini iki yana açtı ve sordu: "Ne oldu, neden öyle bakıyorsunuz?" Kız, önünde duran yedi kişiye bakakaldı. Yüzlerindeki ifade hoşuna gitmemişti. Askerlerden biri öne çıktı; başıyla odanın kenarında duran, gözlerini kıza dikmiş adamı işaret etti.
Kız gözlerini kısarak adama baktı ve sert bir mizaçla sordu:
"Kimsin?"
"Toplantıya gecikmemeniz için, sizi bizzat ben götüreceğim. Gidelim." Kız, kaşlarını çattı. "İyi de toplantıya daha saatler var." diye mırıldandı.
Adam başını hayır anlamında salladı. "Şimdi benimle gelmeniz gerekiyor efendim." dedi. Kız birkaç adım geriledi ve "Hayır." diyerek karşı çıktı.
"Önce kimliğinizi gösterin asker." dediğinde adam, kızın eline bir kart tutuşturdu.
Kız daha fazla üstelemedi ve adamın peşinden ilerlemeye başladı. Karanlık, dar bir koridora çıktılar. Kız, tedirgin bir sesle "Neden bu toplantıya bu kadar önem veriyorlar?" diye sorduğunda adam başta cevap vermedi. Kız ise Almila'nın onu kurtaramayacağını fark etti. Koridor, aydınlık ve geniş bir meydana çıktığında koridorun başında duraksadılar.
Asker, bir şey söylemekle söylememek arasında bariz bir şekilde gidip geliyorken, dudaklarını açtı ve sonra kapattı. Sonunda bir anlık cesaretle "Tehlikede olabilirsin." diye mırıldandı. Ardından, aydınlığa çıktılar.Kız, meydanın ortasında dönen hologramdaki yazıya bakakaldı.
"Endo"
Yıllardır yaşadığım yer.
33. Yüzyılın en önemli yapısı, silah teknolojilerinin en büyük lideri.Asker, kıza beklemesini işaret ettiğinde kız çevresinde dönüp duran hologramlara kapılmış bir durumdaydı. Her hologramdan gelen ayrı sesler, her hologramın ayrı renkleri zihin bulandıran bir cümbüş yaratıyordu.
"Endo'ya hoş geldiniz. Burası teknolojinin yaşadığı yer."
"Endo'nun son projesi..."
"33. Yüzyılda bilgi yeni bir hale geliyor."
"Ne düşündüğünüz bizim için önemli. Gerçek anlamda, önemli. Düşüncelerinizi okuyabiliriz."
...ve haberlerde de dönüyordu.
"Endo'nun son projesinin insan haklarına aykırılığı tartışılıyor."
"...Peki savaşlarda neden kullanılacak?"
"Akım olayları, endoda yetiştirilmiş askerlerin de dışarıya çıkmasını sağladı."
"Sizce Endo karşıt düşüncelerle nasıl mücadele edecek?"
Biri sonunda bu soruyu yanıtlıyor.
"Endo, bunu dikkate almadan devam edecek."
"Lütfen benimle gelin."
"Asker."Korkuyla arkama döndüğümde adamın geri döndüğünü gördüm. Onu takip etmeye devam ettim. Hologramların seslerinden uzaklaşmış olmak içinde bulunduğum ana odaklanmamı da sağladı.
Ah.. Hologramlar.
Onlara bayılıyorum. Ancak eski yılları mı daha çok seviyorum?
Karanlık, gotik binalar...
İhtişamlı avizeler..."Sana önemli bir haberimiz var."
Kız, kahverengi gözlerini kırpıştırdı. Önüne gelen altın rengindeki saçlarını arkasına attı ve "Dinliyorum." dedi sakin bir ses tonuyla. Karşısındaki kadını daha önce görmüştü.
Endo'nun posterlerinde, hologramlardaki duyurularında, konuşmalarında -tüm dünyanın konuştuğu konuşmalarında-... Saçları yoktu. Bunun yerine kafasının üzerinde birçok teknolojik çip bulunurdu.
Hepsini o yapmıştı. Endo, onundu. Kız, karşısında kadını canlı canlı görünce dehşete düşmüş; gözlerini fal taşı gibi açmış kadının söyleyeceği tek bir kelimeyi bile kaçırmamak için öne doğru eğilmişti.Kadın anlayışla gülümsedi ve "Beni görmeyi beklemiyordun değil mi?" diye sordu.
Bu sırada masasına tek, beyaz bir kâğıt koydu.
"Kâğıt mı?" diye sordu kız şaşkınlıkla.
"Güvenlik için."Endo'da kâğıt bulmak, imkansızdır. Burada her şey hologramlarda ve tabletlerde kayıtlıdır. Eğer 3253 yılında bir kâğıt elinize almışsanız her an yırtılıp ya da yakılıp ortadan kaybedilecek bir bilgiye bakıyorsunuz demektir. Kadın algılamamı bekliyor gibiydi. Kağıdı elime aldığımda ise kâğıtta sadece siyah renkli bir kelebek motifi olduğunu gördüm.
Şimdi, canım, ben bundan ne çıkarayım?"Ondan elbette bir şey çıkaramazsın. Arkasını çevir." dedi kadın eliyle kızın kağıdı çevirmesini işaret ederek.
Sanki aklım okumuş gibi bir cevap... Mükemmel.
Bir saniye. Ciddi mi okudu? Hadi be!"Doğru, arkası." diye mırıldandı kız kekeleyerek.
Sonra arkasında da tek bir kelime buldum: Düzen.
Oyuncu seni."Takımından ayrılıyorsun. Seni düzene alıyoruz." Kız, başını hızlı hızlı hayır anlamında salladı.
"Öyle bir şey yok, takımımdan ayrılmam ben." Kadın, kızın dediklerini umursamadı. Askerlere kısa bir işaret verdiğinde askerler içeriye üç kişi daha soktu.
"Endo'daki en yetenekli üç asker ile çalışacaksın. Akım'a karşı savaşacaksınız."
Kız, yanına gelenlere baktı. Aralarından sadece birini tanıyordu: Victor.
Kadın, içten bir gülümseme ile diğerlerine baktı.
"Takım arkadaşlarını tanıtmama izin ver." dedi. Ardından konuşmaya devam etti:
"Victor Ivanov, Mira Ateş ve Gurur Karay. Askerler. Aranıza son biri daha katılacak."
Kızın önündeki üçlü gözlerini ona dikerek başlarını salladığında kız da istemsizce birkaç adım onlara doğru ilerledi.
"Merhaba." dedi ince bir sesle. Victor gülümsedi. Kız, çenesini kaldırdı; kalkık kaşlarıyla karşısındaki bu üç kişiyi süzdü ve konuştu:
"Ben Dorela. Dorela Vincent."
ŞİMDİ OKUDUĞUN
KARANLIK DİSTOPYALAR
Ciencia Ficción"Burası korkunç insanlarla dolu korkunç bir yer ve ben korkunç bir zamanda doğdum, büyüdüm. En karanlık distopyalar karanlıktan korkanlarındır. Çünkü her karanlık distopya ancak daha karanlık bir yolun sonunda aydınlanabilir." Dorela, ellerini yüzün...