Son lambayı da yakıp kibrite üflediğim vakit, kulübenin kapısı hafifçe tıklatılmış, bakışlarım ilk olarak ona gitmişti. Hala yatakta uyurken, sönük kibriti bir kenara koymuş ve hızlı adımlarla kapıya gidip bedenimin yarısına kadar açmıştım.
Gelenin annem olması ile birlikte ise iyiden iyiye panik haline girmiş, kapıyı daha da daraltmıştım.
"İyi akşamlar, Theodore." Dedi annem sıcacık bir tonda. Kucağındaki bohçayı bana doğru uzattığında ise aynı şekilde devam etti. "Ördek yahnisi yaptım,
acıkmış olabileceğini düşündüm. Size burada doğru dürüst yemek vermiyor olmalılar. Zapzayıfsın. Bol bol ye ve gücünü iyice topla."Bohçayı elinden tek elimle alıp içindeki çömleğin ağırlığını hissederken, "Teşekkür ederim, Anne." Demiştim hafifçe gülerek. Tahmin ettiğimden daha
şüpheli davranıyor olmalıydım ki, annem bana bakmış, kaşları havalanmış ve içeriye bakmaya çalışmıştı. "Ne oldu? Bir misafirin mi var yoksa?" Dedi biraz latifeli bir tavırla. Muhtemelen içeride bir kız arkadaşım, sevgilim olduğunu düşünüyordu."Hayır," Dedim hızla başımı iki yana sallayarak. "Sadece bir arkadaşım, kendisi biraz hastaydı, bende biraz kestiriyor." Diye devam ettim zorlukla.
Annem endişeyle, "Hasta mı?" Diye sordu ve elini dudaklarına götürdü. "Nesi var?"
"Biraz halsiz ve çokça öksürüyor, burnu da akıyor. Mevsimlik hastalık olsa gerek." diye yalanıma yalan katarken, annem aniden içeriye girmeye yeltendi.
"O da dert mi oğlum? Çaresi bende. Göğsüne ilaç süreriz, bir de limonlu çay yaparız. Hiçbir şeyciği kalmaz arkadaşının."
Kibarca göğsünden iterek onu engellediğimde, şaşkınca bana bakmış, "Şe-şey anne," Demiştim panikle. "O, çok utangaçtır. Şimdi seni görürse daha çok çekinir." Demiştim artık ne dediğimi bile bilmeyerek.
Annem ise ellerini beline koymuş, yeşil gözlerini kısarak, "Theodore," Demişti beni sinar gibi. "Bana tamamen dürüst olduğundan emin miyiz, oğlum? Bana biraz yalan söylüyormuşsun gibi geldi." Sonra da yeniden içeriye bakmaya yeltendi. "Bak bakayım bana," Dedi bir sır verir gibi eğilerek. "Yoksa içerideki sevgilin mi?"
Söylediği şeyle afallarken, bakışlarımı kaçırmış, "Anne, ne alakası var ya?" Demiştim.
"Hadi, hadi... yaşlanmış olabilirim ama kafam hala dinç çok şükür. Böyle sakladığına göre içeride özel biri var." Demişti.
Evet, çok özel biri. Tüm varlıklar arasında özel, onu kimsenin görmemesi gerektiği kadar özel. Benim için her şeyden daha özel, dünyalara bedel...
Daha fazla yalan uydurmak, annemin fitilini ateşlemek demekti. Bu nedenle, en azından öyle olduğunu düşünmesine izin vererek başımı yavaşça onaylayarak sallamıştım.
Annem ise ağzı kulaklarına varırken, "Gerçekten mi?!" Demişti sessiz bir coşkuyla. "İçeride yoksa senin..." Eliyle dudaklarını örtmüş, gülüşünü
bastırmıştı. "Nasıl tanıştınız peki? Güzel mi? en çok nesini seviyorsun? Nasıl bir araya geldiniz? Ay ben gerçekten orta yerimden çatlarım öğrenmezsem! Kimin nesi? Adı ne? Ne işle meşgul?""Bunları sonra konuşsak olmaz mı, Anne?" diye fısıldadım. "İçeride uyuyor şimdi, onu yalnız bırakmak ayıp olur."
"Aaa," Dedi birden farkındalığa gelmiş gibi. "Git, git tabii! Ilgilen onunla!" Dedikten sonra ise, kulübeden uzaklaşmadan önce, beni tam beynimden vuran
o cümleyi söylemişti."Yalnız bırakma, kızcağızı, bir centilmene yakışmaz."
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Servant | Taekook
Fanfictionkısa alıntılar kitabın bütün hakları @/poeticadreary'e aittir.