Hayat senden ibaret

42 2 0
                                    

"Furkan bence onları orada bırakmak yerine yanımıza alalım," ellerimi tutup bana baktı.
"Tabii ki de..." Kabul ettiğini sanıp heyecanla üst kata çıkmaya yeltenmiştim.
"Hayır," dediğinde ona döndüm ama ne olduğunu anlayamadan beni omzuna almıştı! Yaa aptal. "Furkan napıyosun indir beni!" Omzundan inme çabalarım işe yaramıyordu ve şapşal sevgilim omzunda benimle evin içinde koşturuyordu. Şuanımızda aklımda çalan şarkıda kaldım.
"Sana değil,
Ben sana değil...
Evinin yollarına
Postersiz duvarlarına,
Yağmurlu sokaklarına
Aşık oldum..." Biliyorum saçma gibi ama güzel şarkı yani.
"Bir bulut gibisin,
Yakın ama
Dokunulmaz..." E-vet ufak bir şarkı seansından sonra Furkan'a bağırmaya devam ettim.
"Ya oğlum bıraksana!" Kıkırdayarak,
"Oğlum mu?" dedi. Sinirlenip balık gibi çırpınmaya başladım. "Kızım bir rahat dur ya!" onu taklit edercesine bende kıkırdayarak,
"Kızım mı?" dedim. Koşturmayı bırakıp beni indirdi. Başımın bir anda dönmesiyle düşüyor gibi oldum. Furkan belimden tutup, "iyi misin?" dediğinde sinirliydim.
"Görüldü!" cevap vermek istemiyordum bende 'görüldü' diye bağırdım. Anlamaya çalışırcasına elini çenesine koyup yeni çıkmaya başlayan sakallarını kaşıdı. Sonra anladı galiba garibim. "Ben kızların yanına gidiyorum," dediğimde yağmurun altında romantik yürüyüşümüzün iptal olduğunu düşündü sanırım başını öne eğip onaylarca başını salladı. Onu öyle görünce kızların yanına gitmekten vazgeçtim Furkan'ın elinden tutup kapıya doğru çekiştirdim. Sonra ne yapmaya çalıştığımı anlayıp yürümeye başladı.
***
"Yağmur sanki içlerimizi temizlemek ister gibi yağmıyor mu?" sorduğum soruyla bana bakıp ellerimi tuttu.
"Evet sevgilim ama bizim temiz içimizi değil onların pis içlerini," diyip göz kırptı. "Sence o benim için geri gelecek mi?" Evet biz de dahil hepimizin merak ettiği sorulardan biriydi bu. Cevabı hiç birimizde yoktu zamanla olacaktı bazı şeyler. "Bilmiyorum güzelim ama seni kimse alamaz benden," diyip kollarını belime doladı. Bende kollarımı omuzlarına çıkarıp ona sarıldım. Herşey güzeli tabii şimdilik..
"Çok ıslandık artık eve mi gitsek?" Furkan'a onaylamazca bakıp ellerini tuttum. 5 yaşındaki bir çocuk gibi yağmurun altında döndük. Tabii sakar ben yine ayağım kaydı. Ama bu sefer uyuz Furkan beni tutmadı aksine benimle birlikte o da kendini yere attı. İlk ince güzel bir küfür ettim. Sonra da Furkan'ın surat ifadesine güldüm. Fare kovalayan inek görmüş gibi bakıyordu. Kesin ettiğim küfür için öyle baktı uyuz! Gülerek konuşmaya başladım. "Çocuğum noldu popon mu acıdı?" Koca bir kahkaha atıp Furkan'a yaklaştım. "Valla popom değil de sen bana böyle bakınca kalbime inecek gibi hissediyorum." Her yerimiz ıslanmıştı ama ikimizin de umrunda değildi. Yağmurun ıslattığı sokakta sadece ikimizdik. Furkan bir anda yere uzanınca bende eksik kalmadım tabii. Sırılsıklam olmuş ve bir de yerde uzanıyorduk. Yağmur yağmaya devam ediyordu. Yüzüme düşen yağmur damlaları gıdıklıyor ama aynı zamanda huzur veriyordu. Ağır basan uykumla Furkan'a biraz daha sokulup sarıldım. Gözlerim yavaş yavaş kapanıyordu. Uyumadan önce Furkan'ın bana söylediği birkaç kelime aklımda kaldı.
"Göz kapaklarına kadar aşık olduğum kadın şunu bil ki seni asla bırakmayacağım." Saçlarımı okşayarak gözlerimi kapatmama iyi bir bahane vermişti. Bende seni bırakmayacağım bay koala :)
***
Furkan'dan
Gözlerimi araladığımda Selin yanımda yoktu. Hafif doğruluk etrafa bakındığımda ceketimin cebinde bir not olduğunu fark ettim. Selin benimle şakalaşıyordu herhalde. Notu açtığımda fark ettiğim ilk şey bu yazının tanıdık gelmemesiydi. Daha sonra da notun kırmızı boya veya kanla yazılmış olmasıydı. Kan olma ihtimali daha yüksek olabilirdi çünkü akmış ve tam kırmızı değildi kurumuştu. Neyle yazıldığını düşünmeyi boşverip notu okumaya başladım.
"Bu bir fidye isteme meselesi değil
Bu bir kurtuluş masalı değil,
Bu bir kan davası
Bu bir intikam romanı...
Bileğine atılan ufak bir kesikte bile nasıl ağlıyor zavallı,
Yapacağım işkencelere nasıl dayanacak ki?
Bu tatlı canıyla çok yaşamaz diye düşünüyorum.
Hayatından çıkarsan iyi edersin
Şimdilik yaşaması için.
Kabul edersen konum telefonda
Kızı veririm ama ,
Onunla devam edemezsin !
Yaşaması için dediklerimi yapacaksın
Merak etme çok değil."
Güzel olmayan,şiir gibi yazılmış yazıyı okuduktan sonra telefonumu elime alıp bahsettiği konuma baktım. Çok uzak değildi. Sırılsıklam olmuş üstümle ayağa kalktım. Gerçekten bileğini kesmiş miydi? Etrafa bakındığım sırada gözüm yerdeki ufak kan birikintisine kaymıştı. Kendime hakim olmaya çalışarak derin nefesler almaya başladım. Pek işe yaramıyordu. Yolda gördüğüm taksiye durması için işaret ettim. 5 6 dakika geçmeden gelmiştim. Taksiye ücreti verip hızlıca indim. Kimse yoktu. Hiç kimse yoktu. Sanki onu bulabilecek gibi etrafta koşturmaya ve "Selin!" diye bağırmaya başladım. Ama o yoktu. İlk defa bu kadar çaresiz hissediyordum. Onsuz ne yaparım ben? Onun gülüşü olmadan yaşanır mı ki? Cırtlak sesi olmadan bir gün geçer mi ki?
Olduğum yerde dizlerimin üstüne çöküp ellerimi yumruk yapıp sıkmaya başladım. Sonra telefonum çaldı. Yabancı bir numara arıyordu. Telefonu açıp kulağıma götürdüğümde duyduğum ilk ses Selin'in çığlığıydı. "Lan orospu çocuğu bırak onu gel beni al!" Karşı taraftaki ses önce güldü sonra da yanındaki biriyle konuştu. "Bayıltın şunu çok cırladı yeter!" Söylediği cümleden sonra Selin'in sesi gitti.
"Ne yaptınız lan ona!?"
"Güzel yüzünde biraz kesikler var. Bileği aynı durumda. Devam edip de kızın beynine elektriği vermemi istemiyorsan sus ve beni dinle genç adam. Bir kız ayarlayacağım ve Selin senin onu aldattığını görecek ayrılacaksınız. Ha! Eğer ki reddedersen işkenceye devam eder kesilmedik ve morarmamış bir yeri kalmaz. Bir de belki beni tanıyorsundur öldürmeden bırakmam." Birşey söylememe fırsat vermeden telefonu yüzüme kapattı. Dokunmaya kıyamadığım yüzünde artık kesikler vardı. Selin'in çığlığı kulaklarımda yankılanırken sinir krizi geçirmek üzereydim. Ona benim yanımda güvende olduğunu söylemiştim ama onu yanımda bile tutamıyordum. Kendime gelmeye çalışıp ayağa kalktım ve sokağın başında içki satan bir yere girdim. 3-4 şişe alıp çıktım. Yürüyerek eve gidecektim. Son şişeyi de bitirince koca bir küfür patlattım. Evin 2 sokak arkasındaydım. Bu sokaklarda genellikle sarhoşlar olurdu. Her zamanki gibi bu akşam da buradaydılar. 5-6 kişiden oluşan sarhoş gruba doğru ilerledim. Hepsi birden bana bakıp güldü. "Şu zübbeye bakın ayakta duramıyor." Gülmeye devam ediyorlardı. Onlara doğru bir adım daha atıp bende güldüm. "Öyle mi hadi kalkın da sizi görelim." Hepsi birden ayağa kalkıp güldüler. En öndeki "Beyler bu akşam çok eğleneceğiz," diyip zaten ayakta duramayan beni birkaç yumruk ve tekmeyle yere indirdi. Sanırım şuan dayak yemeye ihtiyacım vardı. Onun yaşadığı acıları yaşamaya. Onlara karşılık vermedim. Karnıma, sırtıma, bacaklarıma. Bedenimin her yerinde farklı bir acı hissediyordum. En çok da kalbimde...
Bilincimi kaybetmeden önce son duyduğum ses bir bıçağın açılma sesiydi.
"Belki de hayat acılarımızdan ibarettir
İstemediğimiz ama yapmak zorunda olduğumuz şeylerden.
Hatta kötü hissettiğimiz anlardan..."

Dileğim SendinHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin