une

2.1K 134 259
                                    

Bu, iki düşman krallığın arasında habersizce filizlenen bir aşk hikayesi.

Marinette derin bir nefes alıp sakinleşmeyi diledi. Duydukları sindirilebilecek şeyler değildi. Bir mal gibi satılacak olmasına inanamıyordu.

"Benden böyle bir şey isteyemezsiniz." dedi sakin kalmaya çalışarak.

"Buna mecbur olduğumuza inan lütfen." dedi Kral Dupain. Güçlü ve kudretli kralın ilk kez aciz görünüşüydü ama bu bile Marinette'i yumuşatmaya yetmedi.

"Hiçbir şey beni bir mal gibi satmanızı gerektirmemeli!"

Marinette'in yükselen sesi ile, Kral Dupain'in sesi de kuvvetlenmişti. "Sana bana inanmanı söylemiştim Marinette! İşleri zorlaştırma!"

Marinette itiraz etmek için ağzını açtığı sırada Kral Dupain onu durdurdu. "İtirazların hiçbir işe yaramayacak ve o düğün olacak. Prens Luka seninle tanışmak için yarın buraya gelecek, lütfen zorluk çıkarma."

Ardından Marinette'in hizmetlisi olan kalın kahverengi dalgalı, kahverengi gözlü, kavruk tenli kıza döndü. "Lütfen prensesi odası götürüp çıkmadığından emin olun."

Alya, eteklerinden tutup referans verdikten sonra Marinette'in odadan çıkmasını bekledi ve hızlıca onun peşine takıldı. Sarayın öbür ucunda olmasına rağmen, genç prensesin odasına hızlıca varmışlardı.

Odanın kapıları kapanır kapanmaz Marinette kendini yatağına atıp kollarını iki yana açtı. "Babamın neler dediğini duydun mu Alya? Beni aynı bir mal gibi satmak istiyor."

Alya yavaşça gelip Marinette'in yanına oturdu ve ellerini kucağında birleştirdi. "Belki de çok çabuk karara varıyorsunuzdur Prenses. Prens Luka'nın nasıl biri olduğunu bilmiyorsunuz." dediğinde, Marinette'en tepki gecikmemişti.

"Onun nasıl biri olduğu umurunda değil, dünyanın en iyi insanı dahi olsa ben evlenmek istemiyorum. Hele ki bir savaşın çıkarları için asla!"

Alya iç çekerek birkaç saniye durdu. O sırada Marinette yattığı yerden kalkarak büyük balkonuna doğru ilerledi. Bu balkon, krallıktaki en güzel manzaraya bakıyordu. Büyülü orman geceleri bilinmezden gelen ışıklarla parlıyor, sabahları güzel çiçek ve ağaçlarını gözler önüne seriyordu. Orası küçüklüğünden beri Marinette'in gitmek istediği yerdi ancak hiçbir zaman buna izin verilmemişti. Bu güzelliğin ardında kötülüğün olduğuna inandırmak istemişlerdi Marinette'i hep.

"Ama savaşta kaybedeceğiz gibi duruyor prenses. Eğer öyle olursa hepimizin kellesini uçururlar!"

"Mutsuz olmaktansa ölmeyi yeğlerim!" diye gürledi Alya'ya Marinette ve anında durularak yeniden ormana doğru döndü.

"Bu gece buradan gideceğim."

///////////////////

Adrien tepkisizce babasını, yani Agreste Krallılığı'nın kralını dinliyormuş gibi yapmaya devam etti. Esnememek için zor duruyordu. Her gün ama her gün aynı şeylerdi. Halk için konuşma hazırla, diğer krallıklar ile işbirliği için yabancı dillerini geliştir, savaşta asla kaybetmemek için stratejik zekânı ve kılıç becerini eğit, askerlere ağırlığını ve aklını göster, herkesin sana saygı duymasını sağla, önemli belgeler hakkında her şeyi bil ve daha fazla bla bla bla...

Babası hâlâ sağlıklıydı. Yeni bir savaş için naralar yeni atılmıştı. Krallık da hiçbir problem yoktu ancak Adrien yıllardır sanki ertesi gün doğumunda kral olacakmış gibi eğitimlerine hız kesmeden devam ediyordu.

"Biliyorsun oğlum, her an her şey değişebilir ve biz bunun için durmadan çalışmalıyız. Ta ki, kazanana dek."

Kazanmak. Evet, Adrien kendini bildi bileli bu kelimeyi duyuyordu. Kaybetmek asla bir seçenek olmamıştı. Agresteler her zaman gelir, yapar ve kazanırdı. Tek bir konu hariç: sevgi. Bu konu da hep çok başarısız olmuşlardı.

Annesi, Emilie Agreste. Adrien onun kendi soyadını bile bilmiyordu. O ortalıktan kaybolduğunda çok küçüktü ancak anımsadığı sevgisinin sıcaklığı, kalbinin buz tutmasını önleyen tek şeydi.

Bazıları Kral Agreste yaptı, diyorlardı. Emilie Agreste'i o öldürdü. Sebebi neydi? Birçok teori vardı. Mesela Emilie Agreste daha fazla bu gaddar adama dayanamamış ve gitmek istemişti ya da başka birine aşık olmuştu. Bunlar olası şeylerdi, hemde herkes Kral Agreste'in nasıl biri olduğunu biliyorken..

Ah birde unutmamak gerekirdi ki, abisi Felix vardı. Pardon, artık onu abi olarak bile düşünmemeliydi. Felix Agreste, kör bir aşık gibi sevgilisini de alıp buralardan gitmiş, koca bir serveti ve krallığı ardında bırakmıştı ve artık gözden düşmüş biri olarak sayılıyordu. Kral Agreste üstünden yıllar geçmiş olmasına rağmen şimdi bile bunu kabullenemiyor ve Felix hakkında tek bir laf bile etmiyordu.

Adrien'ın gözleri uzağa daldı. Kendisi de bunu yapar mıydı? Bir kız uğruna- hayır, aşkı uğruna her şeyden vazgeçip gözden düşmüş olabilir miydi? Ah, aynı abisine olduğu gibi kendi hakkında da infaz emri çıkardı kesin. Yine de, yapar mıydı?

Adrien emin olamadı.

Babasının sağ kolu ve sırdaşı Nathalie kapıyı birkaç kez tıkladıktan sonra içeri girerek tam bir referans verdi ve Adrien'a bir kere bile bakmadan kralına doğru yürüdü. Bu az olan bir şeydi, yani Adrien'ı yok sayması. Demek ki önemli olan bir konuydu, muhtemelen savaşla ilgiliydi.

Adrien kısa bir referans verip hızla odadan çıktı. Koridorda onu görenler hızlıca eğilirken Adrien onlarla ilgilenmeden hızlıca odasına girdi. Tüm bunlara katlanamıyordu artık. Duvarının bir kısmını kaplayan büyük penceresine yaklaştı. Uçuşan perdelerin arasında gördüğü ormana baktı.

Belki de biraz tatile çıkabilirdi?






















Selamlaaaarr merhabalaaarr

Bendeniz Marichat aşığı Chantepleure ve bu da benim yeni bebeğim

Açıklamayı okumadan kitaba damlayanlar belki bu kitabın Adrienette olduğunu sanmış olabilirler ama yioo

Diğer bölüm ormana gideceğiz yehuuuu




Sizi severem💙

Ay acaba buraya ne desem hm...









Vebizdolunayayelkenaçtık🌿

Deux Royaumes Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin