Ehehehehehe dayanamadım...
Hayat, çok kırılgan bir şeydir. Sonsuz gibi hissettiren aurası küçük bir hareketle dağılır ve gerçek yüzünü size gösterir. Bu her an olabilir, siz çok mutluyken bile.
Marinette hızla atından inip, düşmek üzere olan Kara Kedi'yi tutmaya çalışırken, bu düşünceyle kaskatı kesilmemek için çabalıyordu. Kara Kedi'yi tüm o kayışlardan kurtarıp zar zor çimenlerin üzerine yatırırken hırıltılı nefesin acı dolu inlemelerle kulağına ulaşması onu yaralıyordu.
Yutkunarak kendini kastı ve gözyaşlarını geri göndermeye çalıştı. Kara Kedi'nin dudaklarındaki buruk gülümseme kendisini her ne kadar zorluyor olsa da.
Pelerinini çıkarttı ve bir parça yırttıktan sonra geri kalanını top haline getirip, Kara Kedi'nin başının altına koydu. Elleri titrerken olabildiğince kontrollü olmaya çalışıyordu.
"P-pe-pekala, ş-şimdi ben b-bu ok-oku çıkar-çıkartacağım ve-"
Yavaşça elini Marinette'in yanağına götürdü Kara Kedi. Zar zor konuşan prenses hızla ona döndü. Bakışları bile titriyordu sanki. "Oku... Oku çıkartırsan kanama hızlanır Prenses. Burada kanamayı kontrol edebileceğimiz bir şey yok..."
Marinette gözyaşları dökülürken dişlerini sıktı ve Kara Kedi'nin ellerini bırakmadan, arkada atlarından bile inmeden bu acıklı sahneyi izleyenlere döndü.
"Ne yaptığınızı sanıyorsunuz siz?! Yardım etsenize!"
Askerler tereddütle birbirlerine baktıklarında, Marinette ayağa kalktı ve dik durmaya çalıştı. "Ben Kral Dupain'in kızı, veliaht prenses Marinette Dupain-Cheng'im ve size hemen yardım etmenizi emrediyorum!"
Bağırışı ormanda yankılanırken, başka bir atlının sesi daha duyuldu. Tüm atlar yana çekilerek gelen atlıya yol verirken, atların üstündeki askerler selam durmuşlardı. Marinette gelene baktı, bu hiç şüphesiz prens Luka'ydı.
Prens Luka, ağlayan Marinette'e ve onun hemen ardında yerde yatan Adrien'a baktı. Atından sakince indikten sonra kendisine öfkeyle bakan Marinette'e doğru yürüdü.
Marinette de ona doğru birkaç adım atmıştı. "Onlar senin askerlerin mi? Benim korumam altındaki birini vurdular! Umarım bunun anlamını biliyorsundur."
Elindeki tüm kozları harcıyordu Marinette. Aklında olan tek şey buradan kurtulmak ve Kara Kedi'nin düzgün bir şekilde tedavi edilmesini sağlamaktı.
"Senin korumana ihtiyacı olduğunu sanmıyorum." dedi Luka ve gözleri yerde acıyla onları dinleyen Kara Kedi'ye kaydı. "Zaten bir prens olarak Adrien'ın kendi hakları var."
Kara Kedi'nin gözleri şokla açıldı. Nasıl tanımıştı? Onunla daha önceden tanışmadıklarına çok emindi. Babasının da böyle bir rezilliği yayacağını hiç sanmıyordu. Prens Luka... O kimdi?
Luka ortaya döktüğü gerçekten sonra yavaşça gözlerini Marinette'e döndürdü. Herhangi bir tepki bekliyordu ancak umduğunu bulamamıştı.
"Yani? Kimin nesi olduğu umrumda değil! O benim arkadaşım ve şu an yaralı! Ona yardım et! Bu bir emirdir!"
Kara Kedi derin bir nefes verdi. Buna nasıl bir tepki vermesi gerektiğini bilmiyordu. Rahatlamalı mıydı? Belki de Marinette şu an onları kurtarmak için böyle davranıyordu? Bunları düşünmek istemedi ve eliyle yarasına baskı yapmaya devam etti.
"İkiniz de şu an kaçak olduğunuz için emirlerinizin hiçbir hükmü yok prenses."
Bunu elbette biliyorlardı; Kara Kedi'yi rahatsız eden durumun bu değil de, kendisinden başka birinin Marinette'e prenses dediğini duymak olması biraz... Garip miydi?
"Bir anlaşma yapalım o zaman." diyen Luka ile yeşil gözleri yeniden ikiliyi buldu. "Eğer yeniden benimle gelirseniz, prens Adrien'ın güvenle krallığına ulaştığından emin olurum ve en iyi şifacılarımı görevlendiririm."
Marinette durgunlaştı. Aklında tüm bu seçenekleri tarttığı belli oluyordu. "Ya kabul etmezsem?" diye sordu.
"Kabul etmezseniz..." diye başlayıp dudaklarını yaladı Luka. "Sizi zorla götürmek zorunda kalırım. Adrien içinse... Ona ne olacağını Tanrıya kalmış."
Marinette küçük yumruklarını sıkarak Kara Kedi'ye döndü. Onun yerde acı çeker halde gördükçe kalbi acıyordu. İç çekti, başka şansı yoktu değil mi?
"Geleceğim..." diye mırıldanışı fazla sessizdi. Sanki kendinden başka kimse duymazsa geçerliliği yok olurmuş gibi...
Luka'nın yüzü başta anlamamasının verdiği ifadeyle gerildi, ardından minik bir gülümseme oldu. "Güzel, hemen gitmemiz gerek. Güneş doğmadan sarayda olacağımızı söylemiştim."
Marinette'in yerde olan bakışları hızla kalktı. Bu kadar hızlı olacaklarını düşünmemişti. "Ya Kara Kedi? Onun iyi olduğuna emin olmadan gitmem!"
Askerlerine talimat veren Luka yeniden Marinette'e döndü. "Kara Kedi? Oh, Adrien... Onu askerlerim götürecek."
Bunu der demez birkaç asker atlarından inmiş ve Kara Kedi'nin yanına gelmişlerdi. Marinette Luka tarafından atına yönlendirilirken son kez seslendi.
"Bana mavi bir gül borçlusun! Sakın mavi gülümü vermemezlik etme!"
Kara Kedi'nin dudaklarına minik bir gülümseme peydah oldu. Onun görüşü, kırmızı gülün mavi Gül'ün yerini aldığıydı.
Yayımlamak için çarşambayı bekleyemedim ve allahbelamiveriyomk 'ın heyecanlı olduğu sahne için (kesinlikle bende yerimde kudurmuyorum saçmalamayın) hızlı gelebilmek için size küçük bir sürpriz bölüm atmak istedim!
Nasılsınız?
Bölüm nasıldı?
Annenize kocaman sarılmayı unutmayın💞
Sizi severem 💙
Vebizdolunayayelkenaçtık 🌿
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Deux Royaumes
Fanfictionİki Krallık • Marichat au Marinette tepkili adımları ile önden ilerlerken, Kara Kedi onun bu haline gülerek yandaki gül çalılığındaki en kırmızı gülü almış ve genç prensesin peşine takılmıştı. Hızlı adımlarıyla önüne geçtiğinde, Marinette durmak zor...