Mavi gökyüzü kendini koyu laciverte bırakmış, güneş kendini aya teslim etmişti. Yıldızlar onların birleşimi kutlamak için gökyüzünü süslerken Marinette saraydan ayrılmadan hemen önce yanına aldığı eşyaları kontrol ediyordu.
Bir miktar yiyecek, uzun bir halat, sargı malzemesi, hançeri, bir litre kadar su, okları ve yayı ile birlikte bir gaz lambasıyla kibrit...
Olabildiğince az ve öz malzeme almaya çalışmış, kendisine yük olacak her şeyden kaçınmıştı. Çünkü gün doğup insanlar kendisinin yokluğunu fark ettiğinde kaçması gerektiğini biliyordu. İmkanı varsa, atını alacaktı ancak eğer yapamazsa kendi başınaydı.
Üzerine en gösterişsiz ve bileklerinin üstünde biten açık pembe elbisesini giymiş, açık saçlarının önüne gelen tutamlarını arkadan toplamıştı. Hançerini giydiği düz taban ayakkabı ile çorabının arasına gizlemiş, gaz lambasını eline almış, oklarını ve yanını sırtına asıp, geri kalan eşyalarını bezden bir çantaya koyup omzuna asmıştı. Şimdi ise sadece saniyeleri sayıyordu.
Koridordaki gürültü sona erdikten tam üç saniye sonra koridora çıkacak, oradan gizli saldırılar için konmuş ve aile tablosunun ardına gizlenmiş geçitle ahıra inecek ve eğer Alya kendisine ihanet etmeyi seçmemişse atına atlayıp dört nala büyülü ormana gidecekti.
Derin bir nefes alıp kapıya yaklaştı prenses. Kararını vermişti, geri dönüş yoktu. Buradan gidecek ve asla evlenmeyecekti.
Kulağını dayadığı kapıdan biraz uzaklaşıp seslerin kesildiğinden emin oldu ve yavaşça kapıyı araladı. Ortalık sessiz ve karanlıktı. Kimseler yoktu. Marinette dikkatli olarak odasından çıktı ve sessiz olmaya özen göstererek kapısını kapayıp, avuç içi gibi bildiği sarayda yolunu hiç şaşırmadan aile tablosuna ilerledi. Gaz lambasının titrek ışığı tabloya yansırken, elini yavaşça altından yapılma çerçevede gezdirdi ve bulduğu küçük taşı ittirip tabloyu kendine çekti.
Ağır tablo gıcırtıyla açıldığında Marinette korkarak etrafına bakındı. Herhangi biri veya ses yoktu. Derin bir nefes vererek anca açabildiği küçük aralıktan karanlık koridora süzüldü ve tabloyu çekerek eski yerine getirdi.
Elindeki gaz lambası sadece küçük bir alanı görmesine yardımcı olabiliyorken Marinette gözlerini kısarak ileriyi görmeye çalışıyordu. metrelerce uzayıp giden koridorda adımlarını hızlandırıp sonunda ahırdaki tek kullanılmayan yere ulaştığında, yavaşça ilerlemeye başladı. Etrafta seyisin ve çırağının olmadığından emin olduktan sonra kapılardan bakarak atını bulmaya çalıştı.
"Prenses!"
Keskince kendisine fısıldayan sesi duyduğunda yerinde sıçrayarak arkasına döndü Marinette. Yakalanma riski kalbini hızlandırmıştı ancak karşısında duran kişi sürülmeye hazır atının kayışlarını sıkıca tutan Alya'ydı.
"Alya!"
Marinette aynı şekilde Alya'ya seslenip kocaman gülümsedi. Kendisine yardımcı olacağını öğrenmek gerçekten iyi hissettirmişti. Alya kendisinin hizmetlisi bile olsa ayrıca en yakın arkadaşıydı.
Alya birkaç adım atarak Marinette'e yaklaştığında Marinette hemen koştu ve ahırdan çıkıp Alya'nın yanına vardı. Gözleriyle kar beyazı atına iyice baktıktan sonra çantasına son anda koyduğu şekeri alıp atına verirken onun başını okşuyordu.
"Bana sırtını dönmediğin için teşekkür ederim Alya." dedi samimi bir şekilde Marinette, atında olan dikkatini Alya'ya vermişti.
Alya ise hâlâ biraz tereddütlü görünüyordu. Eliyle dirseğini yakalayıp yere baktı. "Gitmemeniz taraftarı olsam bile, biraz düşündükten sonra bunun adil olmadığını fark ettim." Ardından gülümsedi ve kendisine bakan Marinette'e döndü. "Gidin ve mutlu olun Prenses."
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Deux Royaumes
Fanfictionİki Krallık • Marichat au Marinette tepkili adımları ile önden ilerlerken, Kara Kedi onun bu haline gülerek yandaki gül çalılığındaki en kırmızı gülü almış ve genç prensesin peşine takılmıştı. Hızlı adımlarıyla önüne geçtiğinde, Marinette durmak zor...