seize

542 70 149
                                    

Ben diğer bölüm söylemeyi unutmuşum... Marinette'in repliğinde geçen "donmuş bir günbatımı" kelimelerini hatırlıyor musunuz? Yanlış hatırlamıyorsam eğer Japonlara göre günbatımı/turuncu, ölüm/ölümden sonraki yaşam anlamına gelirmiş...

heh

iyi okumalaaaarr~💙

Soluk güneş ışığı dört bir yanı aydınlatmaya çalışırken, aynı zamanda renkli camlardan yayılarak taştan sarayın içine işliyordu.

Bu sarayın her bir köşesinde ayrı bir koşuşturma ve heyecan vardı. Güneşin ufukta görünmesiyle başlayan tüm bu hazırlıklar tek bir kişi içindi: veliaht prens Adrien Agreste.

Birkaç saat içinde Agreste Krallığı'nın resmi olarak yeni kralı olacak 17 yaşındaki bu genç prens, oldukça kararlı ve soğukkanlı görünüyordu. Yanından bir saniye bile ayrılmayan yüzbaşı Nino, tek kişi olarak hem korumalığı hemde destekçiliğini yapıyordu en yakın arkadaşının.

"Bunun olacağını asla hayal etmezdim." dedi fısıldayarak Nino. Aynı zamanda inanamaz gibi yarım ağız sırıtıyordu. "Kaçman? Çok olasıydı ama bu... Gerçekten sürprizlerle dolusunuz majesteleri."

Adrien, "Dalga geçme." deyip nefesini içine çekti. "Bu durum hâlâ çok garip."

"Babanı öldürmüş olman mı, yoksa kral olacak olman mı?"

"İkiside. Yine de öyle ulu orta bundan bahsetme."

Bunun üzerine Nino gülen ifadesine son verdi ve dudaklarına fermuar çekiyor gibi yaptı. Gelen birkaç önemli misafir ismi daha salonu inletirken, Adrien yeniden en yakın arkadaşına döndü.

"Aşçıyı serbest bırakıp kasabada ev verdiniz değil mi?"

Nino başıyla onayladıktan sonra yanlarından geçip Adrien'e selam duran birkaç askerin gitmesini bekledi. "Ayrıca dediğin miktarda altında verildi, bu konuda endişelenmene gerek yok."

Adrien homurdanarak, "Hâlâ huzursuz hissediyorum." dediğinde Nino iç çekti. "Sen yapman gerekeni yaptın, bunun için suçlu hissetme."

Adrien kafasını salladı ve gelenlerde gözlerini gezdirdi. Salon yavaş yavaş dolmuştu ve kapıların kapatılması için görevliler birbirlerine onay veriyorlardı. Bunu fark ettiğinde duruşunu dikleştirdi ve yakasını düzeltti.

Tam o sırada, pembeye yakın kırmızı tonlarda bir elbise ve maskeyle, gece mavisi saçlı bir kız son anda kapıların arasından geçti ve elindeki altın davetiyeyi askere uzattı. Küçük bir kontrol ve şüpheli bakışın ardından içeri alınan bu prenses, elbette Marinette Dupain-Cheng'den başkası değildi.

Adrien onu gördüğünde, yanaklarının kızarmasına engel olamadı. Prensesi her şeyi riske atarak buraya gelmişti ve... Fazla güzel görünüyordu. Yüzü adeta parlarken, Nino'nun kendisini dürtmesi ile ufak bir boğaz temizlemeyle kendine gelmeye çalıştı ve rahibe doğru yürüdü.

Her salona dönüşünde o, oradaydı. Minik gülümsemesi ve utangaç suratıyla bakarak Adrien'ın kalbinin teklemesine neden oluyordu. Neden ve nasıl buradaydı hiçbir fikri yoktu ancak bundan kesinlikle memnundu.

Tanıdığı tanımadığı herkes ona gururla bakarken, rahibin önünde eğildi. Söylenen her şey zihninden hızlıca gidiyor, çoğunu anlamıyordu. Ezberlediği şeyleri ardı ardına yaparken, hâlâ Marinette'in burada olmasında takılı kalmıştı.

Kafasına oturtulan ağır altın taçla derin bir nefes alarak en sonunda başını kaldırdı. Yaşlı rahip kendisine gülümseyen bir suratla, "Upuzun, başarılı bir hükümdarlığın olsun." dediğinde sessizce teşekkür etti.

Deux Royaumes Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin