İkili giderek hız alarak, ucu sonsuzluk gibi görünen uçurumun sonuna doğru yuvarlanırken, çok farklı düşünceler içerisindelerdi.
İşlerin nasıl buraya geldiğini sorguluyordu Marinette. O sadece Büyülü Orman'a gelecek, özgürlüğü hissedecek ve asla evlenmeyecekti. Kendi kendine yetebilirdi. Zekiydi, güçlüydü, bilgiliydi. Tüm bunların üstesinden gelebilirdi ancak şimdi olan neydi? Neredeyse uçurumdan aşağı yuvarlanacaktı.
Kara Kedi ise ölmek için çok genç olduğunu düşünüyordu. Sahiden, 17 yıllık hayatında dönüp bakınca gülümseyeceği ve kendisiyle gurur duyabileceği ne yapmıştı şu hayatta? Sürekli babasının öncelikleri vardı şu hayatında. Peki ya kendi öncelikleri? Kendi istekleri? Bunun için gelmemiş miydi Büyülü Orman'a, daha özgür olabilmek için? Hah, evet gelmişti ve daha ikinci gününde uçurumdan düşerek nalları dikmek üzereydi.
İkisi de böyle bir sonu kabullenmek istemedi. Bir anda Marinette hançerini, Kara Kedi kılıcını çıkarırken, sertçe toprağa saplamışlardı. Kesici aletlerine sıkıca tutunan elleri bir anda acısa da, şimdi göz gözelerdi ve birbirlerine bakıyorlardı.
Marinette çok şey gördü o yeşil gözlerde, yoğundu tüm bunlar. Dayanamadı yeşillerin bu kadar canlı olmasına rağmen ağır olmasına, kafasını çevirdi ve çevirdiği gibi gülmemek için dudaklarını dişlemeye başladı.
Kara Kedi ise farkında olmadan yanakları hafifçe kızarmış karşısındaki prensese bakıyordu. Onun tüm bu zarifliği ve güzelliği ardında büyük bir savaşçı ve gizem yatıyordu. Farkına varmıştı bunun artık, çözmek için süper zeka olmaya gerek yoktu. Ama her şeyin yanında, sadece gözlemlerle varılamayacak şeyler vardı. Duygular ve onların yoğunluklarıyla beraber kontrolsüzlükleri.
"Bu uçurum pekte derin sayılmazmış ha, Kedicik? Ne dersin?"
Kara Kedi etraflarındaki büyülü atmosferden çıkarken, yavaşça Prenses'in gösterdiği yere döndü. Eğer engellemeseler, biraz sonra düşecekleri yerdi burası; yani en fazla beş metre aşağıdaki mağaranın dibi.
Kendiside gülerken, kılıcını sert bir hamle ile çekti ve kendini yerde buldu. Ayak tabanları biraz acıdıysa da, belli etmedi. Kılıcını kınına sokarken, Prenses'e döndü.
"Haydi gelin Prenses. Burada herhangi bir tehlike yok."
En azından buna inanmak istiyordu. Dikkatlice mağaraya baktı Kara Kedi, kurtlardan sonra birde ayı vakası yaşamak istemiyordu.
Marinette ise Kara Kedi'den güven ve güç alarak içinden üçe kadar saydı. Gözlerini yumup, küçük ve tiz sayılabilecek bir çığlık eşliğinde düşerken, beklediği gibi sert toprak ile değil de; sıcak ve yumuşak kollar ile buluştu.
Masmavi gözlerini aralarken gördüğü ilk şeyin yemyeşil gözler olması tuhaf gelmişti bir an. Sonrasında ise büyük bir rahatlama gelmişti kendisine. Nedensizce, onunla oldukça bu tür şeylerin sorun olmayacağını düşündü. Kara Kedi ile oldukça, başına gelenlerin bir önemi yoktu. Çünkü her ne kadar kısa zamandır tanışıyor olsalar dahi, ona duyduğu güveni hiçbir şekilde tarif edemezdi.
"Sen iyi misin Prenses?"
Kedicik'in gözlerindeki endişeyi fark ettiğinde yutkundu Marinette. Kucağından inmek için hamle yaparken başını salladı. "Endişelenme Kedicik, ben iyiyim."
Kara Kedi sessizce tuttuğu nefesini verirken, Marinette'in hançerini yeniden ayakkabısının arasına sıkıştırmasını izledi. Prenses kendisine dönünce ise hızlıca gözlerini kaçırdı.
"Şimdi ne yapacağız?" diye sordu Marinette. Aynı zamanda belki haritadan baktıkları aklına gelir diye çevreyi inceliyordu.
"Atlarımızın yanına gitmeliyiz." dedi Kara Kedi. Aynı zamanda maskesinin bağını kontrol ediyordu. Gevşemişti ama açılmamıştı.
"Bunun için yukarı çıkmalıyız..." diye mırıldandı Marinette, ardından tırmanabilecekleri herhangi bir yer olup olmadığına bakınmaya başladı. Kara Kedi de peşine takılırken, oldukça sessizlerdi.
Ölüme yaklaşmak, ölüm korkusunu yaşamak bambaşka bir şeydi. O zamana kadar olan düşüncelerin, pişmanlıkların, isteklerinin hiçbir önemi yoktu. Sadece o an vardı. Bazen çaresiz bir anında, bazen seçim şansın varken yakalardı seni bu korku. Yönetirdi seni, hayatında değerli ne yaptım, dedirtirdi. Şanslıysan eğer kurtulabilirdin belki, ama değilsen...
Marinette ve Kara Kedi şanslılardı, kurtulmuşlardı. Bu korku onlara bu yaptıklarının ciddiyetini kavratmıştı. Her ne kadar bir masaldan fırlayıp gelmiş gibi de dursa burası bir ormandı, vahşi yaşama aitti. Her an saldırıya uğrayabilir, her an savunmasız kalabilirlerdi. İstedikleri özgürlüktü ve bu yol çok acımasızdı.
"O duman mı?" diye sordu Marinette Kara Kedi'nin de duyabilmesi için biraz bağırarak. Gözleri, mavi gökyüzünde bir bulut misali kaybolup giden gri dumanların üzerindeydi.
Kara Kedi de onun baktığı tarafa döndü. Gerçekten dumandı. "Ateş yakmışlar..." diye mırıldandı. "Bu yalnız değiliz demek."
Hızlı adımlarla uzak düştükleri Marinette'e yaklaşırken genç kızın o tarafa gitmesini engelledi. "Dur Marinette, tehlikeli olabilirler."
Marinette ilk kez ismini Kara Kedi'nin sesinden duymasıyla titredi. İsmi dudaklarına çok yakışmıştı ama iki günde Prenses lakabına alıştığını kabul etmeliydi, hele ki alaycıl bir şekilde dökülüyorsa onun dudaklarından.
Yine de bunu ciddi olmasına bağladı ve sessizliğini korudu. Gerçi, bu da şaşırdığı bambaşka bir konuydu. Kara Kedi ve ciddiyet? İnanılır gibi değildi.
"Yardım isteyebiliriz." dedi sakince Marinette.
"Onların kim olduklarını bilmiyoruz, bize saldırabilirler. Kendimizi korumak için yeterince eşyamız yok."
İtiraz etmek istedi Marinette. Nedense içten içe bunun doğru olmadığını hissediyordu. "Benim hançerim var, seninde kılıcın. Oklar ve yay-"
"Onlar biz düştüğümüzde kırıldı." diye yanıt verdi Kara Kedi. Açık konuşmak gerekirse Büyülü Orman'da haydutların dolandığını hiç duymamıştı ve eğer tek olsaydı, dumanın peşinden giderdi. Ancak şimdi yanında Marinette de vardı ve onu da düşünmek zorundaydı.
Marinette'in bir anda yüzü düştü. O yay kendisine büyük annesinden yadigardı ve böyle yok olması hiç hoş değildi ama o durumda yayını kurtarabilmek gibi bir şansı yoktu. Eğer olur da bir daha büyük annesini görebilirse, onun kendisine hiçbir şey demeyeceğini biliyordu.
Kara Kedi ise Marinette'in düşen yüzünü oraya gitmeyi reddetmesine bağlamıştı. Sonuçta varlıklı ve gelecekte kraliçe olacak birinin basit bir yay için üzüleceğini düşünmek büyük bir saçmalık olurdu. Derin bir nefes verdi. Marinette'in üzülmesini istemese de, kendisini burada bırakıp dumanın peşinden gitmediği için mutluydu. Burada durmuş, Kara Kedi'yi ikna etmeye çalışıyordu, bunun için hiçbir zorunluluğu yokken.
"Pekala..." diye mırıldandı Kara Kedi. Marinette yere eğdiği başını kaldırıp ona baktı. "Gidip bakacağız ama herhangi bir tehlike sezersem veya başımıza bir şey gelirse, sorumlu olan sensin."
Marinette bunun üzerine güldü ve farkında olmadan dolan gözlerini silip Kara Kedi'ye sarıldı. İkisi de sorumlu olan kişinin Marinette olmayacağının farkındaydı. "Teşekkürler Kedicik."
Kara Kedi de ona sarıldıktan bir süre sonra ayrıldılar. Büyüleyici ormanın tatlı sesleri eşliğinde dumanı takip ederken, sessizdiler. Ancak bu sessizlik ateşin kaynağını bulunca bozulmuştu.
"Bridgette?"
ÇOK ŞÜKÜR DAHİL ETTİM YAVRULARIMI KURGUYA
Eeee nasıldı bölüm?
Şuncacık şey 940 kelime, bana deseler inanmam açıkçası dlxuwljrpcı
Sizce bundan sonra neler olacak?
Kara Kedi'nin aşk itirafı için bir paragraf yazmışım var ya üüüüfffff
Ehehehehe darısı sizin okuyabilmenizin başına lduxleşfıd
Sizi severem 💙
Vebizdolunayayelkenaçtık 🌿
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Deux Royaumes
Fanfictionİki Krallık • Marichat au Marinette tepkili adımları ile önden ilerlerken, Kara Kedi onun bu haline gülerek yandaki gül çalılığındaki en kırmızı gülü almış ve genç prensesin peşine takılmıştı. Hızlı adımlarıyla önüne geçtiğinde, Marinette durmak zor...