02: yirmi dolar

2K 298 107
                                    


"Buraya yüzlerce mektup gelir. Ailelerinden çocuklarına, karısını kaybetmiş bir adamdan eşine, ölen bir arkadaşına, kızını kaybetmiş bir anneden kızına ya da sevdiğini kaybetmiş bir aşıktan sevgilisine. Çünkü geride kalanlar orada bir cennet olduğuna inanıyorlar."

Karşısında, masanın üzerindeki mendillikten bir tane alıp kalemiyle üzerini karalayan Jisung'a bakıp konuşmaya devam etti Minho. "Ama bunlardan bir tanesi oldukça kötü."

Jisung dikkatle başını kaldırdı karaladığı mendilden. Merak etmişti mektubu. "Normal bir insan olsa bu mektubu yazmazdı." dedi Minho. Bu karşısındaki bedeni daha da meraklandırmıştı ki, dirseklerini masaya yaslayıp iyice odaklanmaya çalıştı Minho'ya.

"Çok kötüsün. Bensiz nasıl gidebilirsin?"

Jisung'un merakla açılmış gözleri Minho'dan kaçırıldı önce. Ama Minho az önce okuduklarından aklında kalanları söylemeye devam etti. "Senin gibi insanlar ölmeli."

Son cümlesinden sonra Jisung başını eğmiş ve önündeki mendili daha da hırsla karalamaya başlamıştı bu defa. Yüzünün kızarmaması için dua ediyordu içinden.

"Cennete baştan aşağı kötü sözlerle dolu bir mektup yollamış." Çaktırmamaya çalışarak yutkunan Jisung kalemi bırakıp önündeki fincanı parmaklarının arasına almıştı bu defa. Oyalanacak başka bir şeyi kalmadığından çayından bir yudum alıp oturdukları masanın birleşik olduğu pencereden dışarıya göz attı. Minho masanın üzerinden ona eğildiğinde göz kaçırma çabası boşa çıkmıştı tabii. "Sence onunla ne yapmalıyım?"

Kendini zorlayarak kısa ve düşük şiddetli bir kahkaha attı Jisung. Dudaklarının önünde tuttuğu fincanla avuçlarını ısıtıyordu. "Oldukça eski kafalı biriymiş."

Bu cümleyi kurduğuna inanamıyordu. Yine de bir şey olmamış gibi davranmak için oldukça büyük bir çaba sarf etti.

"Bu mektubu sen yolladın."

Tekrar az önceki gibi sahte bir kahkaha attı Jisung, fincanını tabağına geri bırakmıştı. "Kim demiş?" Kalemi eline alıp mendili karalamaya devam etti. Bakışlarından kaçmak için uğraşıyordu, mendilin birazının yırtıldığını fark bile etmedi.

"Bugün senin de tıpkı bunun gibi bir zarfın vardı. Hani şu kıpkırmızı vişne resimli olan."

Onu zarfını kutuya atmadan önce de izlemiş olmalıydı. İçinden küçük bir küfür savururken mendilin birazını daha yırttı Jisung. Bu da bilinçsizce olmuştu.

"Çok kaba ve kindar olduğun için ben, yani bir hayalet(!), seninle bu mektup hakkında konuşmak için aşağı gönderildim."

Bu cümleler karşısında geçen birkaç saniye sakinliğini fazlasıyla iyi korumuştu Jisung. Kalemi masaya fırlatırcasına bıraktığında aralanan dudakları arasından çıkanlar biraz daha yüksek sesli olmuştu. "Bir hayaletin benimle konuşmak zorunda kalacağı kadar sorunlu biri miyim? Gerçeği söylemek gerekirse, mektubun içine bir bomba yerleştirmek istedim. Cennete bir bomba yollamak istedim. Böylelikle mektubu açtığında- bam! Küçük küçük parçalara ayrılacaktı."

Jisung tüm bu cümleleri ne kadar hiddetle kurduysa ve vurgulamak için elini masaya çarptıysa; Minho tam tersi bir şekilde arkasına yaslanmış ve karşısındaki bedeni çıldırtabilecek bir sakinlikte mırıldanmıştı. "Ama o zaten ölü ki."

Minho'nun yüzündeki bakışları düştü önce Jisung'un, sonra gözlerindeki hiddet. Peşinden az önce kin kusan dudakları kapandı. En son başı da eğildiğinde masadan geriye çekilip arkasına yaslanmak zorunda kalmıştı. Sinirini kusarken her şey iyiydi fakat birinin gerçekleri bu kadar sert bir şekilde yüzüne vurması incitmişti onu. Sevgilisinin ölümü, bir hayalet tarafından yüzüne vurulmuştu hem de. Oldukça gurur kırıcıydı bu.

haven's postman│minsungHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin