Pedalları var gücüyle çeviriyordu Jisung, birazdan gireceği sokağın küçük bir yokuşu olduğunu biliyordu ve orada kendini bırakmak ona her zaman iyi hissettirirdi. Sanki yüzüne çarpan rüzgâr saçlarını geriye atarken aklındakileri de atıyor ve her şeyi unutturuyordu. Bir anlığına, en azından.
Hızı arttığından sokağa ulaşması kolay olmuştu. Yüklendiği pedalları serbest bırakırken boş sokakta birkaç saniyeliğine kapattı gözlerini. Kırık bir tebessüm belirmişti dudaklarında. Tekrar açtığında ise yanından geçtiği bir parmaklıktaki ilan çarptı gözüne. Az önce yaptığı tüm hıza tezat bir anilikte durduğunda sarsılmanın etkisiyle saçları da dağılmıştı. Hızla indiği bisikleti ilanın asılı olduğu parmaklığa yaslarken iyice yaklaşıp ne işi oluğunu incelemeye başladı.Mazeret Sanatı Fabrikası. Yüksek yeteneklere sahip eleman aranıyor.
Mazeret sanatı kısmına pek anlam veremese de kablo bantıyla parmaklığa tutturulmuş kağıdı yerinden söküp buruşturmuştu. Etrafta birilerinin olup olmadığını kontrol ederken buruşturduğu kağıdı sweatinin cebine sokup içeriye doğru adımladı.
Derme çatma bir yerdi. Öyle ki, etraftaki hurdalar yüzünden binanın nasıl bir şeye benzediği bile anlaşılmıyordu. Bozuk olduğu belli olan tevevizyonlar, demir parçaları, Jisung'un ne için var olduğunu bilmediği makineler.. Bir tanesinin üç saniyede bir altındaki düzlüğe baskı uygulayıp ezilen kısımda oluşan parçayı altındaki kovaya düşürdüğünü bile gördü. Biraz yaklaşınca bunun bir pirinç patlağı makinesi olduğunu görmüştü. İşlerin böyle yürüdüğünü bilmiyordu.
İçeriden beyaz önlüklü bir adam çıkıp kovaya düşen patlaklardan birini alıp tadına baktığında onaylarcasına salladı başını. Onun eseri olduğunu anlamıştı Jisung.
"Bakar mısınız?" Adamın bakışları anında ona dönerken çekingence yeniden mırıldandı Jisung. "Bu ne tür bir iş yeri?"
Adam elindeki patlağı yemeye devam ederken eliyle ona gelmesi için işaret yapmıştı. Jisung emin olamayarak birkaç adım attığında adam önden içeriye girmişti bile. Peşinden Jisung da girdiğinde ışıklandırması oldukça kötü olan yerde etrafı süzmeye başlamıştı. Burası oldukça garipti çünkü her şey her yerdeydi. Eski olduğu belli olan bir hurdacıya benziyordu başta. Fakat biraz daha içeriye geçtikten sonra açılan bölmede daha ileri seviye şeyler olduğunu gördü Jisung. Bir sürü ekranın olduğu bir duvar, radyoların olduğu koca bir masa, bazı anlamsız şeylerin yazdığı listeler.. Jisung anlam vermeye çalışırcasına gözlerini etrafta gezdirirken adam bakışlarını yakalamıştı bile.
"Hepsini kendim yaptım. Tam yedi yıldır bu işte çalışıyorum, bu konuda oldukça iyiyim."
Adamı dinlerken masadaki kasetçalara yaklaşıp dikkatli olmaya çalışsa da merakına yenik düşüp bir düğmeye basmıştı Jisung. Çıkan kalabalık sesi onu şaşırtırken adam açıklamak istercesine listelerden büyük bir tanesini işaret etti.
Bar sesleri, $30
Pazar sesleri, $7
Okul zili, $5
İş toplantılarındaki sesler, $8Kaşları havalanırken adamın tüm bunları nasıl yapabildiğini düşünüyordu Jisung. Onu dinlemek için önündeki tabureye oturmak istedi fakat oturur oturmaz kalabalık insan sesleri yükselmişti tabureden. Ürkerek geri çekildiğinde adam gülmüş ve "Bar sesleri." demişti.
"Ve bunlar da diğer sesler." Adam kasetçalardan bir düğmeye basıp bazı konuşma ve hayvan seslerini de dinletmişti Jisung'a. "Bu sesleri insanları aradığında kullanabilirsin, mesela sevgilini aldatırken."
Jisung adama ciddi olup olmadığını sorarcasına bakarken adam tutkuyla ellerini iki yana açıp dükkânındakileri göstermiş ve devam etmişti. "Aldatmak! İşte buradaki her şeyin yaptığı budur."
ŞİMDİ OKUDUĞUN
haven's postman│minsung
Fanfic"Ne yani, bir insan değil misin? Cennete giden postaları teslim ediyorsun, öyle mi?" "Onun gibi bir şey." "Ama seni görebiliyorum." "Sadece keder içinde olan, bununla başa çıkamayan insanlara görünürüm ben. Eğer ölen yakını için hissettiği acı azalı...