Cloe'nin günlüğünden... 2004
Bugün yetimhaneye yeni bir kız daha geldi. İsmi Aurora. Masmavi gözleri var. Çok ta güzel. Charles artık onun da bizimle beraber yaşayacağını söylüyor. Onunla iyi anlaşmamızı söyledi. Ama o konuşmayı sevmiyor pek, onun yanına gittim ve lolipop verdim. Ama o almadı. Bütün çocuklar lolipopu sever, sanırım o sevmiyor. Buradaki bütün çocuklar oyun oynamayı çok seviyoruz, ama sanırım o sevmiyor. Onu çağırdık ama o gelmedi. Hem lolipop sevmiyor, hem oyun oynamayı sevmiyor, hem de çok konuşmuyor. Ama olsun ben onu sevdim. Onunla arkadaş olacağım. Lolipopu da sevecek, oyun oynamayı da. Hem de beraber çok konuşacağız.
🌑
İçimde dayanılmaz bir adrenalinle, topuklu ayakkabılarımın zoruyla koridorları arşınlarken Woo Jin'in güçlü adım seslerini arkamda duyabiliyordum. Ne çok yakınımdaydı ne de çok uzağımda. Ama biraz daha hızlı koşamazsam enselenebilirdim. Hızımı daha çok arttırarak sağa dönen koridora yöneldiğimde hızlı bir şekilde topuklularımı çıkarttım. O anda duvarda duran yangın düğmesi gözüme çarptığında bir an bile düşünmeden yumruğumu sertçe vurdum. Çok vakit kaybettiğimi bilerek tekrar koşmaya başladığımda yangın alarmı büyük bir sesle duyuldu. Böylelikle salonda kargaşa çıkacak dikkat çekmeden buradan kurtulabilecektim. Birkaç saniye sonra birçok insanın bağırtılarını duymuştum bile. Tavanlardan da su fışkırmaya başlamıştı. O sırada arkamda onun adım seslerinin yakınımdan geldiğini duydum. Binanın neresindeydim bilmiyordum. Buradan nasıl çıkacağımı da bilmiyordum. Koridor bu sefer de beni sola yönlendirdiğimde bir görevlinin içki dolu bir masayı sürerek korkuyla ve hızla ilerlediğini gördüm. Cidden şu anda işini bırakıp kendini kurtarıyor olmalıydı, ama o içkileri de kurtarma derdindeydi. O an bulunduğum duruma inat hayatın adaletsizliğine küfür etmeden edemedim. Görevli bana şaşkınlıkla bakarken masayı ellerinden aldım ve son sürat hızla bana koşan Woo Jin'e doğru fırlattım. Masa onun üzerine süratle ilerlediğinde ve çarpıştığında tekrar önüme dönerek koşmaya devam ettim. Arkamdan şişe kırılma sesleri geliyordu. Ve bir de onun bağırışları.
"Lanet olsun," şiddetli sesindeki sinir çok net bir şekilde duyuluyordu. "Dur diyorum sana, bunun sonu iyi olmayacak."
Onu umursamadan aşağı inen bir merdivene yöneldiğimde tekrar arkamdan koşmaya başladığını duydum. Kahretsin ki çok hızlı koşuyordu. Saçlarım ıslandığı için yüzüme yapışıyordu, ellerimle saçlarımı düzeltmeye çalışırken elimdeki çantayı da geriye doğru attım. Çok bile yanımda durmuştu.
"Tanrı aşkına, daha ne fırlatacaksın?" sesi son derece sinirliydi ve gürdü. Ve maalesef çok da uzaktan gelmiyordu. Basamaklar beni bir girişe yönlendirdiğinde o girişten hızla geçtim. Açık olan kapıyı hızla kapattığımda üzerindeki anahtarı çevirdim. O an hayatta biraz da olsa şansım var demeden edemedim. Nefes nefese kalmışken geriye doğru bir adım atıp kapıya baktım. O an gür adım seslerini tekrar duydum. Bir an bile beklemeden kapıya dayandığında kapı hafif zorlandı.
"Kahretsin," dediğini duydum. Bir kaç saniye sessiz oldu. "Ne yaptığını sanıyorsun? Buradan çıkamazsın," dediğinde tekrar kapıyı zorladı. Kapıya arkamı döndüğümde nefes nefese kalmıştım. "Sen öyle san," diye mırıldandım ve hızlı adımlarla geniş ve karmakarışık alana baktım. Depo gibiydi burası. Önümde genişçe bir koridor ve sırayla dizili kapılar vardı. Kapıya büyük bir darbe daha indiğinde korkuyla arkama baktım. Kapı birkaç zorlamada açılacaktı. Hızla koridoru yürüdüm. Ne yapacağımı bilmiyordum, nasıl çıkacağımı da. Göğsüm hızla inip kalkıyordu. Cloe şu anda gitmiş olmalıydı, ona evde buluşacağımıza dair söz vermiştim. Buradan mutlaka kurtulmalıydım. O sırada koridordan hızla sağa döndüm ve duvarların boyumdan biraz yükseğindeki geniş olmamakla beraber koridorun birkaç adımlık mesafesinde dizilmiş pencereler gördüm. Harika, buradan çıkabilirdim. O anda pencere büyük bir gürültüyle dışarıdan kırıldığında ellerimle yüzümü kapatıp korkuyla duvara sindim. Bedenim büyük bir titremeyle sallanırken korkuyla ellerimi yüzümden çektim. Ürkekçe bakışlarımı kaldırırken kesinlikle onu görmeyi beklemiyordum. Cloe yumruk yaptığı elindeki kan izleriyle nefes nefese kalmış bir halde bana bakıyordu.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
PAPİLLON ~Jackson Wang~
Fanfiction"Hiçbir şey senin sandığın gibi değil, izin ver sana neyin ne olduğunu göstereyim," dediğinde sesindeki güven kararlılığımı bir nebze kırdı. Ama hayır güvenemezdim. Başımı hayır anlamında salladım. Gözlerimden benden habersiz yaşlar akmaya devam edi...