"Yeona?" Bora şaşkınca yüzüme bakarken öne doğru atılıp, evin içine girdim. Ben çantamı bir yana, montumu bir yana fırlatırken o da arkamdan kapıyı kapattı. Kendimi yüz üstü koltuğa atıp, çığlık attığımda şaşkınca mırıldanarak yanıma geldi.
"Hey," Naifçe saçlarıma dokunurken nefesimi tutmaya çalıştım.
"Bir şey mi oldu?" Kafamı hafifçe ona doğru çevirerek baktığımda, göz bebekleri büyüdü ve kaşları hafifçe yukarı doğru kalktı. Kalbimin hızlı hızlı atıyor oluşunu görmezden gelerek yutkunmaya çalıştım. Boğazım iyice kurumuştu.
"Ben galiba hastayım," Tedirgince mırıldandığımda şaşkınca yüzüme baktı. Yattığım yerde doğrulup, düzgün bir pozisyonda oturmaya çalıştım.
Ama doğru düzgün nefes alamıyordum bile.
"Neden?" Tedirgin bir şekilde sorduğunda bakışlarımı yüzünde dolandırdım. Kalbim o kadar hızlı atıyordu ki, göğsüm şiddetle inip kalkıyordu. Titreyen ellerimi birleştirip, sözcüklerimi toplamaya çalıştım. Kaşlarından birini kaldırıp, sabırsızca yüzüme baktığında boğukça nefes alıp verdim.
"Bak, sürekli kalbim böyle çarpıyor. Nefes alamıyorum sanki," Gözlerinde bir korku belirdiğinde ben de endişeyle yutkundum.
"Bir anda ateş basıyor Bora. Ocak ayının ortasında kendimi tişörtle dışarı atmak istiyorum." Ellerimi sallayarak, aynı durumun şu an için de geçerli olduğunu belirtirken kaşlarını çattı. Elimle kendime hava yapıp, kendimi toparlamaya çalıştım.
"Doğru düzgün uyuyamıyorum. Dikkatimi toparlayamıyorum, elim ayağım birbirine giriyor. Bak, bir de böyle titreyip duruyorum." Korkmuş bir şekilde bağırarak ellerimi gösterdiğimde, bakışları ellerime indi. Sadece bu cümleleri kurarken bile çok yorulmuş hissediyordum. Yüzüme ateş basmasına rağmen ellerim buz gibiydi.
"Neyim var benim?" Bağırarak, korkmuş bir hâlde konuştuğumda gözleri bir süre her noktamda dolandı. Bir şey söylemesini beklerken zaman geçmiyor gibiydi. Her bir saniyede içimdeki panik hissi daha da büyüyordu.
"Sakin ol biraz." Ellerimi tutarak, anaç bir tavırla mırıldandığında yutkundum. Yanaklarımın içlerini dişlemekten yaralar oluşmaya başlamıştı.
"Ne zamandan beri yaşıyorsun bunları?" Sakin bir tonda mırıldandığında bakışlarımı tek bir noktaya sabitleyip, düşünmeye çalıştım.
"Bir süredir," Verdiğim cevaptan tatmin olmamış gibi boğukça nefes alıp verdi.
Şu anda beynimi tam anlamıyla kullanabildiğimi söyleyemezdim. Ki, Bora da bunun farkında gibiydi.
"En son ne zaman yaşadın?"
"Bugün." Panikle konuştuğumda göz bebekleri büyüdü. Ellerim o kadar çok titriyordu ki, Bora'nın onları sabit tutma çabası bir işe yaramıyordu.
"Şirkette mi?" Kafamı salladığımda gergince ayağa kalktı. Önümde dolanırken dudaklarımı birbirine bastırıp, korkuyla bir şey söylemesini bekledim. Kalbim her geçen saniye daha hızlı atıyordu sanki. Sanki Bora bir doktormuş gibi her şeyi anlamasını ve çözmesini bekliyordum. Ama o fazlasıyla endişeli ve kafası karışmış görünüyordu.
"Anlamıyorum," Kendi kendine mırıldandığında bakışlarımı yüzüne çevirdim.
"Patronun falan mı baskı yapıyor? Orada çalışmak çok mu stresli?" Kafamı iki yana sallarken merakla yüzüme baktı. Dağılmış saçlarımı kulaklarımın arkasına sıkıştırıp, boğukçe nefes alıp verdim.
"Bu sadece şirketteyken olmuyor. Her yerde yaşıyorum bunu." Parmaklarını şakaklarına bastırarak, şaşkınca yüzüme bakarken panikle çığlık attım.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
AURORA ▪︎ park seonghwa
Fanfiction"En parlak karanlığın olacağım, koru beni Aurora'm." ~Tüm hakları bir ayçiçeğinde saklıdır.