"Sence bunun içinde alkol var mıdır?" Dohyun sorumla birlikte yüzüme garip bir ifadeyle bakmaya başladığında cevap vermeyeceğini düşünerek bardağı koklamaya başladım. İçinde pembe bir sıvı vardı. Burnuma önce meyve kokusu geldi, çileğe benziyordu ama yapay olduğu için tam olarak çıkaramadım, sonrasında da belli belirsiz ama sert alkol kokusu burnumu yaktı.
"Bir iki yudum alırsan belki eski sınıf arkadaşlarına gülümsemeyi deneyebilirsin," Dohyun'un düz ses tonundan çıkan sözlerine karşı bir an dudaklarımı aralayıp, karşılık vermeyi düşündüm.
Ama sonra bunun bizi anlamsız bir döngüye sokacağını ve buradan kavga ederek çıkacağımızı düşünerek vazgeçtim.
"Yeona!" Biri koluma asılıp, sanki müzik zaten yeterince gürültülü değilmiş gibi bağırdığında gözlerimi kısarak kafamı o yöne çevirdim. Dudaklarının kenarlarından akan kırmızı boya dışında hiçbir şeyi bir vampire benzemeyen kızı tanımaya çalışırken anlamsız bir hızda renk değiştiren led ışıklar, kızın sürekli kıpırdayışı ve anlık değişen mimikleri bunu zorlaştırıyordu.
"Ne kadar değişmişsin," Bağırmaya devam ettiğinde kendimi istemsizce geriye doğru çekip, Dohyun'a çarptım.
"Kanatlarına bayıldım. Ama bir melek misin, yoksa peri mi anlayamadım." Cümlesinin sonuna doğru gözleri ve dudakları kaydığında ve dengesini yitiriyormuş gibi eğilmeye başladığında istemsizce kolundan tuttum ve Dohyun da aynı anda kızın elindeki şişeye uzandı.
"Böyle giderse daha saat on olmadan gelen misafirler kostüm mü giyiyor, yoksa gerçekten doğaüstü bir istilaya mı uğruyorsun anlayamacaksın." Dohyun sözcüklerini ardı ardına sıralarken kızın duyduğunu düşünmüyormuş gibi bir tavrı vardı, istemsizce güldüm ama kızın ağırlığını iyice bana vermesi ve Dohyun'a doğru gülmeye başlaması gerilmeme neden oldu.
Dohyun'un yedi kez kostüm değiştirmek istemesi biraz geç kalmamıza neden olmuştu, ama yine de bu kızın partiye buraya gelmeden çok daha önce başladığına emindim.
"Seni sevdim, bekar mısın?"
"Tanrı aşkına," Kollarından tutup, onu dik tutmaya çalışırken Dohyun gülmeye başladı.
"Bekarlık demişken, Yeona gel de diğerleriyle konuş." Ben herhangi bir tepki veremeden, aniden beni çekiştirmeye başladığında arkamı dönüp şaşkınca Dohyun'a baktım. Elindeki şişeyi bana doğru kaldırdı ve kaşlarını da aynı şekilde oynatarak güldü.
Beni kolumdan tutup çekiştiren- daha çok yürümek için destek amaçlı beni kullandığını da söyleyebilirdim, kızın saçları havalandırmanın önünden geçerken havalandı ve parfümü burnuma ilişip, sonunda kim olduğunu anlamama neden oldu.
Dürüst olmak gerekirse ismini tam olarak hatırlamıyordum, ama derslere doğru düzgün gelmediği için sınavlarda yanıma oturuşunu ve fazla şekerli olan- o zamanlar şu ankinden bir 15 fıs daha çok sıktığına eminim ve de ayrıca artık orjinalini kullanıyordu, parfümü yüzünden midemde oluşan kusma isteğini tuhaf bir şekilde çok net hatırlıyordum.
Beni kalabalığı yararak başka bir kalabalık grubun ortasına, tam anlamıyla ortasına, ittiğinde boğukça nefesimi dışarı verdim. Etrafımdaki insanlar şaşkınca bana baktılar, birkaç saniye sonrasında da beni çok iyi tanıyormuş gibi hepsinin yüzünde tatmin olmuş bir ifade belirdi ve adımı 3 ayrı aksan ve 7 ayrı sesten duydum.
"Merhaba," Bir yanım koşarak buradan kaçmak isterken, diğer yanımın sessizliğine sığınıp sakince başımı eğerek mırıldandım ve bu bir iki kişinin gülmesine neden oldu.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
AURORA ▪︎ park seonghwa
Fanfiction"En parlak karanlığın olacağım, koru beni Aurora'm." ~Tüm hakları bir ayçiçeğinde saklıdır.