Rahatsızca kolumu uzatarak, çöp poşetini atarken boğukça nefes alıp verdim. Saat fazlasıyla geçti ve sokağı aydınlatan tek şey sokak lambasıydı.
Bu yüzden biraz tedirgindim.
Evden çıkmadan önce cebime sıkıştırdığım ıslak mendille ellerimi silerken binaya doğru yürüyordum. İşe başlayalı birkaç gün oluyordu. Sabah erken saatlerde kalkıp, eve geç saatlerde geldiğim için fiziksel olarak yorgun hissediyordum. Ama ruhen hep heyecanlı ve enerjiktim. Her ne kadar sabahları çalan alarm beyin hücrelerimi fazlasıyla zorlasa da, gideceğim yeri düşünerek kendimi heyecanlandırıyordum. Ama bu sadece psikolojik bir baskı değildi, iş yerinde gerçekten de her şey harika ilerliyordu. Asistanlık yaptığım için oradan oraya koşuşturup duruyordum ve asistanı olduğum sanat yönetmeni işkolik ve biraz soğuk bir kadındı.
Ama beni sevdiğini hissedebiliyordum.
Diğer asistanlarının aksine kahvesini yakmadığımı söylemişti. Eh, bunun şirkette yaptığım işle hiçbir alakası yoktu ama, bu da bir artıydı sonuçta.
Kendi kendime gülerken asansörün düğmesine bastım. Benim yaşıtlarımda başka asistanlar da vardı. İlk günümde bana gerçekten çok yardımcı olmuşlardı. Bu yüzden onlara karşı minnettar hissediyordum.
Kendimi korkuta korkuta şirkete gitsem de, herkes gerçekten çok nazik ve canayakındı.
Bu yüzden kendime gerçekten iyi bir hafta geçirdiğimi söyleyebiliyordum. Bora ile birbirimizi sık görmediğimiz için aramız daha iyiydi, fırsat buldukça annem ile de konuşuyor ve aramızdaki mesafeleri azaltmaya çalışıyordum. Babam, Siyoung ve Seyoon mümkün olduğunca yanımda olmaya çalışıyorlardı. Hatta ilk günümün sonunda beni yemeğe götürmüşlerdi ve Seyoon'la hayatımızda hiç yememişiz gibi tatlı yemiştik. Hâlâ gelmemiş olan asansör yüzünden, sanki bir işe yarayacakmış gibi yeniden düğmeye bastım. Dairem yedinci katta olduğu için merdivenle çıkmam imkansızdı.
Gerçi, birinci katta oturuyor olsaydım da asansörü kullanırdım.
Bu bir gerçekti.
Boğukça nefes alıp verirken, ellerimi ceplerime yerleştirdim. Şu sıralar Seonghwa çok aktifti, bu yüzden evime son gelişinden beri yüz yüze hiç görüşememiştik. Ama ona sürekli yazmaya, aramaya ve yaptığı işleri takip etmeye çalışıyordum.
Ve gerçekten de harika ilerliyordu.
Her bir performasında biraz daha şaşırıyordum. Sanki yanımda olup benimle uğraşan Seonghwa farklı, sahnede olan Seonghwa farklı biriydi. Ama bunun kötü olduğunu söyleyemezdim, çünkü dürüst olmak gerekirse ikisine de bayılıyordum. Sonunda asansör geldiğinde kapıyı açıp, kendimi asansörün içine attım. Asansörün içindeki ayna, kendimi gerçekten kötü hissetmeme neden olurken arkamı döndüm. Çöp atmaya giderken çok da iyi görünmeyeceğimi biliyordum ama, tam anlamıyla berbat görünüyordum. İç çekerken kafamı eğdim. Her ne kadar günümün çoğu zamanı yoğun geçse de, Seonghwa gerçekten de her saniye aklımdaydı. Şu sıralar aramızdaki ilişkinin değişmeye başladığını düşünüyordum. Ama bunu tarif etmek çok güçtü. Daha samimiydik sanki. Sözleri, hareketleri, kendini ifade edişi ya da bana karşı olan tavırları daha farklıydı.
Gerçekten çok yakın bir arkadaşımmış gibi hissediyordum.
Havuzlarına düştüğüm günü hatırladıkça, ikimizin gerçekten de çok yol kat ettiğini fark ediyordum. Sadece birkaç ay geçmesine rağmen gerçekten her şey çok değişmişti.
Önceden beni havuzdan çıkaran, keskin ve korkunç bakışları olan cankurtaranımken, şimdi birlikte çok fazla şey paylaştığım yakın bir arkadaşımdı.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
AURORA ▪︎ park seonghwa
Fanfiction"En parlak karanlığın olacağım, koru beni Aurora'm." ~Tüm hakları bir ayçiçeğinde saklıdır.