if without you

224 37 14
                                    

Seonghwa nemli saçlarımı tararken, parmaklarımla oynayıp kendi kendime mırıldanıyordum. Boyattıktan sonra saçlarım epey yıpranmıştı, bu yüzden taramak da zor oluyordu. Ama Seonghwa'nın dokunuşları o kadar naifti ki, saçlarım kolayca açılıyor ve taranıyordu. Bunu nasıl yaptığını bilmiyordum, dokunuşları altında narin bir çiçek gibi hissediyordum kendimi. Saçlarımı taramayı bırakıp; omzumdan, tişörtümün kayarak açık bıraktığı yerden öptüğünde istemsizce titredim.

"Bana neden daha önce söylemedin?" Dudaklarını omzumdan tam olarak çekmeden, derin ve durgun bir tonda mırıldandığında dudaklarımı birbirine bastırdım. Ben sessiz kaldığımda, boğukça nefesini dışarı verdi. Onun nefesinin tenime değmiş olması beni ürpertirken, ne olduğunu anlayamadan beni tamamen kendine doğru çevirdi. Bir elini belime yerleştirip, diğer elini de saçlarıma çıkarırken boğukça nefes alıp verdim. Gözlerimin önüne düşen saçlarımı kulağımın arkasına yerleştirirken yüzünde çözemediğim bir ifade vardı. Bakışlarımız çakıştığında, gergince kıpırdandım.

"Hmm?" Mırıltısıyla birlikte, bakışlarımı yeniden parmaklarıma çevirirken buruk bir gülümseme oluştu yüzünde. Yüzünü yüzüme yaklaştırıp, hafifçe eğerken sıcaklığı yüzünden istemeden gözlerimi kapattım.

"Yeona." Göz kapaklarımı zorla açıp, gözlerine bakarken göğsüm titriyordu. Saçlarımdaki eli boynuma inmişti.

Bana hâlâ bir çiçeğe dokunur gibi dokunuyordu.

Bu hücrelerimdeki sızıyı daha da büyütüyordu.

"Bak, ben buradayım. Kendini benden çekme," Nefesim, gürültülü bir şekilde dışarı çıkarken gözlerinin içine baktım. Kaşları hafifçe kalkarken, uzanıp tişörtüne dokunduğumda tebessüm etti. Kendimi sıkmama rağmen göz yaşlarım akmaya başladığında, bir an bile beklemeden parmaklarını yanaklarıma çıkardı. Seonghwa hiçbir şey söylemeden göz yaşlarımı silerken, biraz daha sıkı tutundum ona. Elmacık kemiklerimin üstüne belli belirsiz bir buse kondurduğunda, dudaklarımdan dışarı engel olamadığım bir hıçkırık çıktı.

"Bebeğim," Mırıltısı kalbimin daha çok sıkışmasına neden olurken diğer elini de kaldırıp yanağıma yerleştirdi.

"Lütfen konuş benimle."

"Ne yapacağımı bilmiyorum," Bulanık görüşümle gözlerine bakarken sesim titreyerek çıktığında, gözleri gözlerimde dolandı. Gözlerini hafifçe kısıp, derin bir nefes alırken sessizce yüzüne bakıyordum.

"Hey, hey." Seonghwa akmaya devam eden göz yaşlarımı usanmadan bir kez daha silip, saçlarımı düzeltirken gergince yutkundum.

Onun karşısında böyle olmaktan nefret ediyordum.

"Sen yanlış bir şey yapmadın." Nefesimi dışarı verdiğimde bakışları biraz daha sertleşti. Ama tezat bir şekilde, dokunuşları fazlasıyla narindi.

"Yeona, bana bak." Çeneme dokunup, ona bakmamı sağlarken dudaklarımı birbirine bastırdım. Yüzünde buruk ama bir o kadar da ciddi bir ifade vardı. Ben gözlerinin içine bakarken çenemdeki parmaklarını boynuma çekti.

"Biliyorum, sorumluluk sende olduğu için kızıyorsun kendine. Ama bundan sorumlu olan ve bu yaşananları üstlenmesi gereken başka insanlar var," Kafamı iki yana salladığımda boğukça nefesini dışarı verdi.

"Neden kendini bu kadar suçluyorsun?" Gözlerimi kapatıp, boğazımdaki yumruları giderebilmek için tekrar ve tekrar yutkundum. Ama bu sadece boğazımdaki ağrıyı daha çok artırıyordu. Üstelik gözlerimden akan göz yaşlarına da bir türlü engel olamıyordum. Gözlerimi araladığımda, az öncekinden daha sert olan bakışları karşıladı beni.

AURORA ▪︎ park seonghwaHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin