soft like strawberries

230 24 5
                                    

Dişsiz kucağıma çıkıp, patilerini midemin üstüne bastırdığında bir saat önce yediğim- ve sayısını kesinlikle hatırlamadığım tatlıların ve tatlarının nasıl olduğunu merak ettiğim için denediğim, bunun sayısından da emin değildim, kokteyllerin midemden boğazıma doğru yükseldiğini hissettim.

"Ah," Onu hafifçe kavrayıp, ki bu düşündüğümden daha zor olmuştu, kucağımdan kaldırarak yanıma koydum. Birkaç kez miyavlayıp patileriyle kollarıma vurdu, ama sonra olduğu yerde kıvrıldı ve ev iyice sessizleşti.

Uyuya kalmamak için o kadar zorluyordum ki kendimi, göz kapaklarım iyice ağrımaya başlamıştı.

Seonghwa'yı bekliyordum. Zihnimden bu düşüncenin geçmesi midemin kasılmasına neden oldu ve yanaklarıma çöken sıcaklığın arttığını hissederek gözlerimi iyice araladım. Onu çok özlemiştim. Seonghwa'yı yanımdayken de özlüyordum ama bu onu uzun zamandır göremediğim anlardan biriydi, duygularım daha yoğundu. Bacaklarımı zorla hareket ettirip, koltuktan kalkmaya çalışırken yukarı kayan elbisemi de aşağı doğru çekiştirmeye çalıştım.

Kanımdaki alkol oranı belli ki düşündüğümden daha fazlaydı, çünkü bir an elbisemi tam olarak aşağı nasıl çekeceğimi anlayamadım ve ayağa kalktığımda da odadaki bütün eşyalar etrafımda birkaç tur attı.

Ellerimi saçlarımdan geçirip, daha net görmek için gözlerimi kocaman açarken adım atmaya çalıştım. Eve gelince bol bol su içmiş ve yüzümü yıkamıştım ama belli ki hiçbir etkisi olmamıştı. Sehpa ve koltuk arasındaki boşlukta gidip gidip gelirken zihnimi açık, bedenimi ayakta tutmaya çalışıyordum. Seonghwa gelene kadar ayılmam gerekiyordu ama her geçen saniye zaman daha da yavaşlıyor ve bedenim aşağı doğru çekiliyordu sanki.

O sırada kapımdan şifrenin girildiğine dair bir ses çıktı ve hemen sonrasında kapı yavaşça açıldı. Çıkan sese gülünç bir hâlde sıçramamışım gibi ve sanki doğru düzgün adım atabiliyormuşum gibi, koşar adımlarla hole ilerledim ve evin loş hâlinde ve karanlık apartmanda bile ışıl ışıl parlayan Seonghwa'yı gördüm.

Normal zamanlarda da onu hep böyle gördüğüm için, hep böyle parladığı için, bunun alkolden kaynaklı bir şey olduğunu düşünmedim ama kesinlikle az ya da çok, onun da etkisi vardı.

Seonghwa beni gördüğünde gözlerinin kenarları hafifçe kısıldı ve o kapıyı arkasından kapatırken ben son birkaç adımı da güç bela atıp kendimi ona doğru bıraktım. Daha ben kollarımı boynuna saramadan onun kolları belime yerleşti ve beni kendine doğru çekti. Bir an midem havalanıyormuş gibi hissettim, ama bu az öncekinden farklıydı. Yüzümü tamamen boynuna gömüp, Seonghwa yüzünden ciğerlerime girmeyi kesen oksijenin yerini onun parfümüyle doldururken o da saçlarımdan başlayarak öpücükler kondurmaya başladı. Dudaklarını elbisemin askısının orada, omzumda hissettiğimde tüylerim diken diken oldu ve istemsizce titredim. O buna gülerken dudaklarını tenimden çekmedi ve bu gıdıklanmama neden oldu. Kollarımı boynundan çekmeden, sadece kafamı geriye doğru attığımda ay gibi yüzü içimin iyice ısındı ve yüzüm daha da çok yandı.

"Üşümüyor musun sen böyle?" Seonghwa düşen askılarımdan birini, dudaklarındaki sempatik gülümsemeyle kaldırırken göğsüm hızla inip kalktı ve istemsizce kasılarak yanaklarımın içlerini dişledim.

Başım dönüyordu.

Konuşma tarzı soru sormaktan çok imayla beni eritmeyi amaçlıyordu. İç çekerken parmaklarımı ensesindeki saçlarda dolandırdım ve yüzüne yakın olan bileğimi tutup, dudaklarını bastırdı.

Farkında olmadan gözlerimi kapatırken, güldüğünü dudaklarının arasından çıkan sesle ve yüzüme çarpan nefesiyle fark ederek, iyice ağırlaşmış gözlerimi aralamaya çalıştım.

AURORA ▪︎ park seonghwaHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin