Bir pazar günüydü doğum günümden bir gün önceydi. Ailem doğum günümü arkadaşlarımla geçirmem için her zaman doğum günümü bir önceki gün kutlardı. Ama o gün hayatımın dönüm noktasıydı diyebilirim. O gün her zaman gittiğimiz alışveriş merkezine gidip bowling oynamıştık her zamanki gibi babam birinci ben ikinci ablam üçüncü ve annem sonuncu olmuştu. Her zaman tek rakibim babam ve ablam olmuştu ablam son zamanlarda çok kansızlaşmaya başlamıştı ve hep ilaç kullanıyordu. Yani çok güçsüzdü. O yüzden artık rakibim değildi. Her zamanki gibi bowlingden sonra yemek yemeden önce oradaki lunaparka giderdik. Her ne kadar 16 yaşında olsam da babamla bindiğim o ilk hız treninden vazgeçmez hep ona binerdik. Bu sefer öyle olmamıştı. Sıradayken bir sürü silahlı adam orayı basmıştı. Babam ve annem hemen bizi arkalarına almıştı. Oracıkta hem annemi hem babamı kaybetmiştim. Ablam da karnından vurulmuştu. Onlar gidene kadar ölü taklidi yapmam gerektiğini biliyordum. Onlar gittiği an babama ve anneme baktığımda ölmüştü. Ablamda çok kan kaybetmişti. Hastaneye gidemeden ölmüştü. Ne yapacağımı bilemiyordum ağlamak dışında. En sonunda telefonumu aldığım gibi Leo'yu aradım çocukluğumdan beri Leo ve Charli ile arkadaştık. Leo'yu arayıp olan biteni anlattım. Hemen Charlie ile arabasına atlayıp yanıma gelmişlerdi. Bir köşede oturup ağlıyordum başka ne yapabilirdim ki. Hayata dönemeyeceklerini biliyordum. 16 yaşında olduğum için bir aileye ihtiyacım olacaktı. Yetimhaneye gitmeyi istemiyordum. Zaten onu düşünemeden Charli'nin ailesi koruyucu ailem olmuştu. Her günüm ağlamakla geçerken miras işlerini vs hallediyorduk. Ailemin evinde olan mobilya vs onları satmıştım. Charli'nin ailesine aşırı yük olmak istemiyordum. Manevi değeri çok olan şeyleri asla atmayıp hep yanımda taşıdım. Babamın bana aldığı Kelebekli kolyem, ablamın kedili terlikleri, en sevdiği küpeler, peluş oyuncakları annemden ise onun eski kıyafetlerinden en sevdiklerimi ve bana aldığı nazar boncuklu bilekliğim dışında fotoğraf albümlerini almıştım. Geri kalanların satılmasını istedim. Babamdan kalan bir şirket ve yüklü miktar para vardı. Bu parayı hep hayalim olan Londra'daki üniversite için saklayacaktım. Ve şirketi de Charli'nin annesine bıraktım. Onların bu işte ilerleyebileceğini biliyordum. Charli'lerin evi büyüktü. Baya büyüktü. Benim için tüm çatı katını vermişlerdi. Hep sorun olur mu diye soruyorlardı. Cevabım hep aynı çok mutluyum yıldızları izleyebiliyorum olurdu hep. Yeni odam eski odamın iki katı gibiydi. Tamamen benim isteğime göre yerleştirmiştik. Ama her zaman en sevdiğim köşem oturup boş boş şarkı sözü yazıp elektro gitarımla söylediğim kısımdı. Evet elektro gitar çalıyordum. Beni mutlu ediyordu. Charli de ara sıra kemanını alıp geliyordu birlikte çalıyorduk. Mutluydum yani sayılır. Yazdığım şarkılar asla mutlu değildi. Ama şarkılar nedensizce beni mutlu ediyordu. En son olarak Leo'nun bize katılmasıyla baya minik minik kendi aramızda şarkı çalıyorduk. Leo'nun kendi arkadaşları da vardı hatta küçük bir müzik grubu. Şimdi derseniz Leo hiç yanına gelmedi mi diye. Charliyi bile zar zor görüyordum. Hep yalnız kalmayı istedim. Ama sonra ailemin benim asla üzgün olmamı istemeyeceğini hatırlayıp kalktım. Tuttum Charli'nin kolundan Leo'nun stüdyosuna koştuk.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Never Stop Dreaming~ Louis Partridge
Random16 yaşındaydım ailemi kaybettiğimde o gün hayatım tamamen değişmişti. Hep destek olan arkadaşlarım sayesinde artık mutlu olabiliyordum. Tabi hayat dersi veren piçleri unutmamak lazım. E tabi her zaman mutlu eden Louis'i unutmamak lazım. Hayatım arka...