Uyandığıma gözüme çarpan yoğun ışık nedeniyle gözlerimi kapattım. Gözlerimi tekrar araladığımda yavaş yavaş ışığa alışıyordum. Hastaneye benzer bir yerdeydim. Emin olamıyordum. Duvarlar açık maviydi ve soluk duruyordu. Üzerimdeki giysiye bakınca onun da aynı renk olduğunu farkettim.
Bacağımdaki ağrıyla dişlerimi sıktım. Belimin alt tarafı uyuşmuştu ama sağ bacağıma bıçak saplanmış gibi hissediyordum. Acı geçince etrafa bakmaya devam ettim. Hastane lüks bir yere benziyordu. Hastane derken bazı düşüncelerim bana şunu sorgulattı.
Neden buradaydım?
En son ne olmuştu?
Hatırlamıyordum.
Ben kimdim?
Zihnimin en diplerinde bir kıpırdanma oluyordu fakat tam bir hareket belirmiyordu.
Yatağımın yanındaki koltuklarda insanlar vardı. Bana merakla bakıyorlardı. Kadına baktığımda gözlerindeki merak duygusunu gördüm. Ancak adam bir şey belli etmiyordu.
Kimdi bu insanlar?
Cevapsız sorulardan bıkmıştım. Daha önce hiç görmediğim simaları incelerken kendi kendime sorgulama sürecim devam ediyordu.
Benim olduğum odada, yanımdaki koltuklarda oturan insanlar neden burdaydılar?
Zihnim olanları hatırlamayı denese de bir çelişki içinde kalmıştı sanki. Boş bakışlarla etrafa bakmaya devam ettim. Küçük bir televizyon karşımdaydı. Duvarların rengi içime işliyordu. Soluk mavi... Nasıl içimi bu kadar burkabilirdi ki?
Gelen seslerle bakışlarımı onlara çevirdim.
"İyi misin kızım? Kendini nasıl hissediyorsun, bir şeye ihtiyacın var mı? Varsa he-" Yanındaki kadın aceleyle lafa girdi.
"Koray ne kızı soru yağmuruna tutuyorsun, iki dakika kendine gelsin kızcağız."
Beni tanıdıklarını burada oluşlarından anlamıştım ama ilgi gösterisini beklemiyordum.
Benden cevap isteyen gözlerle baktıklarında konuşma ihtiyacı hissettim.
"Bana ne oldu? Siz de kimsiniz?"
Sözlerim kadını şaşırtmış olacak ki suratı asıldı. Pek gerçekçi bir şaşırma mıydı kavrayamamıştım ama değişikti. Birden yüz hatları solgunlaşırken yüzüme baktı.
Bir şey söylemeden oturduğu yerden kalkıp odadan dışarı çıktı. Diğer adam beni süzerken rahatsız oldum. Adamın geçmişle ne bağlantısı olduğunu düşünüyordum. Düşündükçe başımda oluşan hafif ağrı giderek artıyordu. Böyle devam ederse ileride baş ağrısından ölebilirdim.
'Sakin ol dostum.' dedim başımın zonklamasını sağlayan ağrıya. Şimdi de deliriyor olmalıydım. Baş ağrısıyla konuşmaya çalışan biri kafayı yemiş olmalıydı. Düşünceler zihnimi donatırken kapı sesiyle gözlerimi kapının olduğu tarafa yönelttim. Biraz önce kapıdan çıkan kadın yanında yaşlı bir doktorla içeri geldi. Doktor yanımdaki koltuğa oturdu. Kadın ise ayakta bekliyordu."Merhaba Ebru, bir araba kazası geçirdin. O kazayı hatırlıyor musun?" Demek ismim Ebru'ydu. Her şeyi sorguluyordum fakat ismimi sorgulamadım zihnimde. Çünkü geçmişteki kırıntılar bunun doğru olduğunu hissettiriyordu bana. Üstelik kaza mı geçirmiştim? Araba kazası... Hiç bir anı yoktu aklımda buna dair. Kafamı hayır dercesine salladım.
"Peki herhangi bir şey hatırlıyor musun, mesela aileni ya da arkadaşlarını?"
Ailem, arkadaşlarım... Niye bu kavramları hiç yaşamamış gibi hissediyordum? Tekrar başımı aynı manada salladım.
Aynı tepkiyi aldığında tekrar konuşmaya başladı. "Biraz zihnini zorla. Görünüşe göre kafana aldığın darbe sonucu hafızanı kaybettin."
Biraz düşünmeye çalıştığımda başımdaki ağrı şiddetlendi. Dayanılmaz haldeydi. Elimi başıma götürdüm ve inledim. Kafamdaki bütün hücreler birbirleriyle çarpışıyordu. Gözlerimi kapatırken acıyı daha fazla hissetmeye başlamıştım.
"Tamam Ebru artık zihnini kurcalama ve kafanı boşalt. Biraz dinlenmeye ihtiyacın var. Kısa bir süre sonra tekrar geleceğim o zamana kadar dinlenmiş ol."
Tane tane söylediği sözleri anlamakta güçlük çekiyordum. Doktorun da dediği gibi eskiye odaklanmadan düşünmeye devam ettim. Acı azalıyordu. Elimi yavaşça çekerken koltuktaki kadına baktım. Çok kötü gözüküyordu. İçimde küçücük bile üzüntü oluşmayışı bana garip gelmişti.
"Biraz daha iyi misin?"
"Evet iyiyim doktor bey."
Pek fazla bir şey söylemeden doktor odadan çıktı.
Bense kadına bakıp ruh halini gözlemlemekle meşguldüm.
Bana hüzünlü gözlerle bakıp
yemek getireceğini söyleyerek odadan çıktı. Adamla yalnız kalmıştık. Yalnız kalınca onu daha iyi inceleme fırsatım oldu. Gözleri kahverenginin en açık tonuydu, saçlarının aralarında beyazlar olmasına rağmen sert yüz hatları ile uyumu onu karizmatik gösteriyordu. Gözlerinde hiç bir duygu kırıntısı yoktu. Bu özelliği nedeniyle ona istemsizce hayranlık duydum. Düşüncelerim yumuşak ses tonuyla yarıda kesildi."Duyduğun gibi kaza sonrası hafıza kaybı yaşıyorsun. Doktorun dediği gibi zihnini zorlamamaya çalış."
Başımla onayladım. Çünkü bu söylenen şey benim için daha az acılı olan seçenekti.
"Geçmişte birtakım kötü olaylar yaşadın. Eğer hafızan geri gelmezse hiç üzülme."Acaba önceden ne yaşamıştım? Ne kadar kötü ve hüzünlü olaylar olursa olsun hatırlamak isteyeceğimden emindim. Üzülmüştüm içten içe. Sonuçta hangi insan geçmişini unutmak isterdi ki? "Hatta bunu kendine yeni bir başlangıç olarak gör olur mu kızım? Biz annenle her zaman senin yanındayız."
Biraz önce adam ne demişti? Annenle her zaman yanındayız mı? O kadın annem ve bu adam babam mıydı? Duygularım bunu yalanlarken mantığım bunun doğru olduğunu söylüyordu. Daha söylenenleri hazmedememişken yine konuşmaya başladı.
"Biraz dinlen ben annenle konuşacağım." Kapının kapanma sesi geldikten sonra rahatladım. İnsanlar beni bunaltıyordu. Yalnız olunca ferahladığımı ve omuzlarımdan bir yük kalktığını hissediyordum. O adamın dediklerini düşünmeye başladım.Yani bu insanlar ailem miydi? Eğer öylelerse bile alışmak zor olacaktı. Belki de hayatıma yeni bir başlangıç yapmak benim için en iyisiydi.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Ebruli
Teen FictionGözlerinde o boş ifade vardı. Söyleyeceğim şeyi bekliyordu, evet... "Silinmiş hatıralar en beklenmedik anda zihnimde canlanırken nasıl normal olabilirim ki? Peki ya güvendiğim insanlarda durmadan arıza çıkarsa? Tekrar söylüyorum değişmedim, sadece k...