Kulaklarım uğuldarken nerede olduğumun farkına varıyordum. Yavaş yavaş uğuldama hafifleyince ortalığa bakındım. Bulunduğum odanın siyah motifleri içimi karartıyordu. Uzandığım siyah koltuğun karşısında karakalem çalışması ile yapılmış bir portre vardı. Tanımadığım birinin portresiydi. Duvardaki kırmızı saatin yanındaki bıçaklar üçerli olarak asılmışlardı. İncelemem bittikten sonra ayaklarımı halıya bastım. Son hatırladığım şey Karahan'ın sesiydi. Buradan kaçmayı deneyebilirdim. Bileklerimde beni engelleyecek ip falan yoktu. Saçlarımı sağ omzuma atıp ayaklandım. Siyah kapıya yürürken olacaklara hazırlıyordum kendimi. Muhtemelen bir kaç koruma olacaktı veya kapıyı kilitlemişlerdi. Elimle tokmağı kavradım ve çevirmek için hareket ettirdim. Kilitliydi. Gözlerimle odada pencere var mı diye bakındım. Yoktu. Tel toka bulabilseydim kapıyı açabilirdim. Saçlarımın arasını karıştırdım. Olacağını sanmıyordum ama her ihtimali göz önünde bulundurmalıydım. Küçük bir çubuk bile işimi görürdü. Odayı didik didik aramama rağmen bulamayınca koltuğa oturdum. Karahan'ın kısa zamanda geleceğini biliyordum. Karahan nasıl biriydi diye sordum kendi kendime. Acımasızdı ve ona yararı olmayan insanları ortadan kaldırırdı. Eğer istedikleri kişiler ona itaat emezse ailelerine zarar verirdi. Neden böyle biri olduğunu bilmiyordum ama böyle yapmasını haklı kılan hiçbir şey olamazdı. Psikolojik sorunları olduğuna emindim. Eskiden ona nasıl yardım ettiğime inanamıyordum. Beni de tehdit ettiğini tahmin edebiliyordum. O böyle yapardı. Beni tekrar bulması hayatımın değişmesine neden olacaktı. Biliyordum. Bu işlerin içine nasıl girdiğimi hatırlamasam da ileride buradan kurtulursam öğrenecektim. Tabancamı ve telefonu belime koyduğum aklıma gelince elimle yokladım. Tabancam yoktu ama telefonum vardı. Telefonu görünce içimde bir umut yeşerdi. Buradan kurtulmalıydım. Telefona baktığımda şarjının bitmiş olmasını beklemiyordum. Ama düşündükçe anladım. Yoksa niye tabancayı alıp telefonu bırakmış olabilirdi ki? Kafamı yumuşak ve deri olan koltuğa yasladım. Doğukan yakalandığımı biliyor muydu? Ayrıca benden bir nedeni olduğu için nefret ettiğini söylemişti. Ne yapmıştım? Tahmin edebilecek bir durum söz konusu değildi. Çok kötü bir şey yapmış olmalıydım. Yavaş yavaş mayışırken açılan kapı sesiyle doğruldum. Karahan'ın geldiğini görünce neler olacağını merak ediyordum. Karşıma geçip dikildiğinde bakışlarımı yerdeki gri halıya sabitledim. Histerik bir kahkaha attı.
"Yazık."
Kafamı ona çevirdim ve korkusuzca gözlerinin içine baktım.
"Bensiz çok sıkılmadın umarım." Hafifçe gülümsüyordu. Onu tanımasam samimi olduğunu bile düşünebilirdim.
"Neyse, yapacak işlerimiz var hadi kalk."
Kalkmadım. Onun emirlerine uymayacaktım.
"Ciddi misin sen?" deyip güldü. Anında ayağa kalkıp suratına bir yumruk attım. Yanağı... Demirden farksızdı. Elimin zonklamasını umursamadan köprücük kemiğiyle omzu arasında bulunan o hassas noktayı bulup sıktım. Bu hareketimle yıkılırken kapıya doğru koştum. Arkama bakmadan tokmağı çevirince nerede olduğumu bilmememe rağmen göz gezdirdim. Gri duvarları olan dar koridorda bir sürü kapı vardı. Fazla duraksamadan adımlarımı hızlandırdım. Çoktan bir kaç adam peşime takılmıştı bile. Çıkış yolu nerede bilmiyordum ama aramaya devam ediyordum. En sonunda pes edip duraksayınca adamların kolumdan tutup sürüklemelerini tepkisizce izledim. Onlar beni götürürken Karahan'ın bana zarar vereceğini biliyordum. Her şeye hazırladım kendimi.
Gözlerimi umutsuzca yumdum. Biraz önceki uzandığım koltukta buldum kendimi. Karşımda Karahan vardı ve bir sandalyede oturuyordu. Aramızda bir metreden az bir mesafe vardı.
"Bu yaptığın hareket gözlerimi yaşarttı." Gözlerini siliyormuş gibi yaptı.
"Çok safsın Ebru. Şimdi kalk gidiyoruz." Benden intikam almayacak mıydı? Ona şaşkın bir ifadeyle baktım.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Ebruli
Teen FictionGözlerinde o boş ifade vardı. Söyleyeceğim şeyi bekliyordu, evet... "Silinmiş hatıralar en beklenmedik anda zihnimde canlanırken nasıl normal olabilirim ki? Peki ya güvendiğim insanlarda durmadan arıza çıkarsa? Tekrar söylüyorum değişmedim, sadece k...