Telefonunun zil sesi tüm evde yankılanırken elindekileri orta sehpaya bırakıp mutfağa gitti. Masanın üzerindeki telefona uzanırken arayanın yabancı bir numara olduğunu gördü. Gerçi zaten kayıtlı bir numara bile yoktu ki telefonunda. Aramayı yanıtlayıp kulağına götürdü telefonu."Alo."
"Alo, iyi günler. Deniz beyle mi görüşüyorum?" Dedi yabancı bir erkek sesi. Ama içten içe aklına düşüyordu bu aramanın niye yapıldığı.
"Evet. Ben merkezde ki karakoldan arıyorum, kayıp yolcu için. Şu gemi kazası olayı hakkında konuşmak istiyordum..."
Harika o an gelip çatmıştı demek. Bu kadar çabuk olacağını düşünmemişti, kesinlikle düşünmemişti. Kalp atışları ve nefes alışverişleri hızlanıyordu. Elleri titriyordu ve polis memurunun dediklerine odaklanamıyordu. Gözleri yavaştan dolmaya başlıyordu aynı zamanda burnunun direği sızlamaya başlamıştı.
Bu kadar erken ayrılmamalıydılar.
"Evet, evet benim. Dinliyorum." Deniz genzini temizleyerek gözlerini daldığı yerden çekip nihayet konuşabilmişti.
"Mümkünse hanımefendiyle konuşabilir miyim?" Dedi memur.
"Kendisi burada ama dilimizi bilmiyor. Bu yüzden bilgileri bana aktarırsanız ben ona iletirim."
"Ah tabii doğru. Yarın sabah dokuz gibi karakola gelmeniz gerekiyor. Oradan sizi şehir merkezindeki hastaneye götüreceğiz. Tabi isterseniz siz karakoldan sonra bizden ayrılabilirsiniz hanımefendiyi biz götürebiliriz.-"
"Bende gelirim sizinle." Dedi Deniz panikle.
"Tamam o zaman detayları yarın konuşuruz. İyi günler." Memur telefonu kapatırken Deniz'de telefonu mutfak masasına bırakıp. Atıştırmalıkları hazırladığı tepsiyle salona döndü. Lagün televizyonun önünde, yerde bağdaş kurmuş elindeki DVD kutusunda göz gezdiriyordu hala.
"Seçemedin mi?" Deniz elindekileri orta sehpaya bırakırken. Lagün ise elinde tuttuğu iki DVD'yi ona doğru uzatıp;
"Arada kaldım." dedi tek kaşı havadayken. Lagün mimiklerini o kadar iyi kullanıyordu ki bu onu iki kat daha güzel ve şirin yapıyordu.
"Hemen bakalım." Diyerek kazağının kollarını sıyırdı. Lagün'e yaklaşıp, onun yanına eğildi. Lagün oluşan yakınlık ve ardından gelen parfüm kokusuyla ona belli etmeden yavaşça derin bir nefes aldı ve heyecanla yerinde durup elindeki filmlerde göz gezdirmeye devam etti. Niye bu kadar heyecan yaptığını bilmiyordu, sonuçta aynı evde yaşadığı bir insandı, üstelik onun evinde.
En sonunda romantik komedi ve drama içeren filmde karar kıldıklarında, Lagün şimdiden ağlayacağını hissediyordu. Film başladıktan yaklaşık on beş dakika sonra dışardaki rüzgar şiddetini arttırmış ara sıra uğultuları duyuluyordu.
"Yağmur yağar mı sence?" Dedi Lagün yerinde rahatsızca kıpırdanırken.
Yağmurlu havalar onu ister istemez geriyordu. Aklına bir anda doluşan sahneyle boğuluyormuş gibi hissetmeye başlamıştı.
"Hadi, hadi! Herkes botlara öncelik çocuk ve kadınların acele edin!" Daha önce de defalarca kez endişeli çıkan bu sesi duymuştu. Hemen hemen her cümlesi aynı iken insanlar panikle oradan oraya koşup bağrışıyorlardı. Dev dalgalar koca gemiyi ora dan oraya savururken bir kaç bot çoktan aynı yönde uzaklaşmaya başlamıştı. Güvertede insanları yönlendiren görevlilerden biri kolunu tutarak onu yönlendirirken kulakları artık uğuldamaya başlamıştı. Üzerlerine sıçrayan soğuk, tuzlu su esen rüzgarla beraber vücudunu titretirken üzerine geçirilen can yeleğini, görevlinin yardımıyla hızlı hareketlerle giydi.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Lagün
Novela Juvenil" O; batmış gemiden çıkan bir enkaz, ben ise basit bir bedene hapsedilmiş, bir ruhtum." * "Kırmızı et sever misin?" Sandalye de oturan kız omuzlarını kaldırıp indirdi. "Neden olmasın?" Dedi. "Bayılacağın bir yemek hazırlayacağım sana. Parmaklarında...