"Gitmeyelim. Henüz değil." Jungkook kollarını omuzlarımdan daha yukarıya itip sıkıca boynuma sarıldığında hala adım atmak için direnmeye çabalıyordum.
Sadece çabalayabiliyordum çünkü sırtım tamamen göğsüne yapıştırılmış gibiydi ve saçlarımın üstüne bıratığı öpücüklerle beni caydırmaya çalışan sevgilim başarılı olabileceğinin farkında değildi.
"Kook, çocuk musun sen?" bıkkınlıkla sorduğumda huysuz sesiyle anında cevap vermişti.
"Ne biçim bir soru bu? Çocuk olsam dün gece olanlar yüzünden hem sapık hem de suçlu olurdun." adım atmaya çalışmayı bırakıp kollarını bu sefer de belime sarıp çenesini omzuma yaslayan Jungkook'un eline vurmuştum.
Sabır diliyordum bu raddede.
Karşılığında Kook, çenesini yasladığı yere minik bir öpücük bırakmıştı.
"Dün gece sadece film izledik Jungkook."
"İlk olarak ouch. Jungkook da kim? Burada Jungkook diye biri yok. Senin için Kook, sevgilim, tavşanım, daddy tarzı isimlerim var lütfen karıştırmayalım. Jungkook da ne? Hiç duymadım. Bir daha da duymayayım." kısa bir ara verip hareket etme şansımı iyice elimden almak için belimdeki ellerimi sıkılaştıran Jungkook açıklamasına hızlıca devam etmişti.
"Dün gece de yorgundun ayrıca. Sadece üstümde uzanmanı sağlayıp film izlemekten de zevk aldım ama istersen bu gece neden yorgun olduğunun üstünden geçebiliriz. Arabada da geçebiliriz. Yoongi hyunga bir şeyler uydurup arabasını-"
"Kook, sevgilim. Saçmalamayı kes ve Mini'yle yan yana gelmemi engelleme planından vazgeç hmm? Aynı evde yaşıyorum çünkü onunla. Hyungumla da utanmasalar yarın nikah kıyacak kıvamdalar. Planın işe yaramayacak o yüzden yorma kendini. Hadi. Bak bizi bekliyorlar." birkaç saniye belime daha da sıkı sarılan Jungkook huysuz bir nefes bırakmıştı havaya.
Kolları sonunda belimden çözüldüğünde sonunda yarım saattir önünde beklediğimiz kafeden içeri gireceğiz sanmıştım.
Cam tarafındaki masalardan bir ikisinden aldığımız bakışlar utanmama sebep oluyordu. Bize doğru hafifçr kıkırdadıklarının farkındaydım.
Hep geldiğimiz kafe olduğundan çalışanlarsa bize sadece gülüyordu.
Jungkook, Seokjin hyungla evlerine yakın kafeye gelene kadar somurtmuş ve benimle düzgünce konuşmayı reddetmişti. Kafeye vardığımızda da içeri girmeyi inatla reddetmiş, kollarını bana dolarken anlamadığım bir sürü şey mırıldanmaya başlamıştı.
Bu yüzden belimden ellerini çözdüğünde sonunda sakinleşti diye düşünmüştüm.
Hala Mini'nin ilk öğücüğümü paylaştığım kişi oluşundan şikayet ediyordu ve geldiğimiz gibi görebildiğimiz her zamanki maasada oturan Mini'yi gördüğü için inat ettiğine emindim.
Surat asmasını engelleyemeyeceğimi bildiğimden sadece sevgilime güven vermek için parmaklarımı parmaklarına geçirmiş, tekrar adım atmayı denemiştim.
Hızla da sevgilimin göğsüne geri çekilmiştim.
Spor yapmasının bedelini böyle ödediğime inanamıyordum. Beni sanki kedi yavrusunu oynatır gibi istediği gibi çekebiliyordu.
Kaslarını seviyordum, tanrım onlar için deli oluyordum ama beni böyle kolay oynatabildiğini henüz fark edemeyen Jungkook yüzünden burnum göğsüne çarpmıştı.
Neredeyse düşecek olmamı bile fark etmeyen Jungkook huysuz çocuklar gibi kısa ama keskin bir nefes vermiş, ben daha hafifçe burnuma dokunup iyi miyim diye bakamadan çenemi nazikçe baş ve işaret parmağıyla kavramıştı.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Kiss /Taekook
FanfictionJungkook, titreyen ellerini yanaklarıma koyduğunda gözlerimi gözlerine çıkarmıştım. Jungkook'un gözlerinin güzel olduğunu hep biliyordum ama böyle parladıklarından, insanı böyle içine çektiklerinden haberim yoktu. Ya da bana böyle güzel baktığının...