"Mini, yapma böyle." hala bana kızgın olan arkadaşımın tutunduğum koluna iyice sokulurken gülümseyişini yakalamaya çalışıyordum. Yakalarsam gülümsediğini bitecekti kızgınlığı. Biliyordum işte.
Uyandığımdan beri peşinde dolaşıyordum. Kahvaltı hazırlamaya çalışmıştım, fark ettiği gibi beni sandalyelere itip önlüğünü eline alırken söylenmeye başlamıştı.
Sabah uyandığı gibi onu darlamamdan hoşlanmadığını anlamıştım böylece ama umrumda değildi. Hyungla ilgilenemeden Mini'yi kendime çekmeye kararlıydım.
Diğer türlü ilgisini toplamak saatler sürüyordu.
"Ne abisi uslu durur ne kendisi. Yakacaksınız mutfağımı sonra evden kovalayacağım ikinizi de. Uzak durun ya ocaktan. Sana ateş konusunda daha çok güvenmem mutfağımda yangın çıkarma iznini vermez sana."
İyi ne yapmaya çalıştıysam da aynı şekilde devam etmişti. Onun eşyalarını toplamasına yardım etmek istemiştim, söylene söylene odasından çıkmıştı. Hoşuna gittiği için barıştığı hyungumu koltuktan itmiş televizyon izlerken yanına uzanmaya çalışmıştım, hyungumun yanına yere inmişti.
Bana bakmazken kollarını hyunguma sarmış, sonra da başını hyungumun göğsüne yaslamıştı.
Çıldıracaktım. Jungkook'la bir şeyleri halletmeme Mini sevinmişti ama her şeyi geç öğrenmek çıldırtmıştı kendisini.
Haklıydı da. Ben de hyung ve Mini'yi geç öğrensem çıldırırdım ama durum farklıydı.
İkisi her şeyi gözümün önünde yapmışlardı. Bense Jungkook yüzünden sürünüp durmuştum.
Öğlene kadar sürekli azarlanmıştım. Öğleden sonraysa Mini işlerini bitirmişti. Hyung da bir kez daha Yoongi hyungu Kihyun hyungdan kurtarmaya gitmişti. Dönerken de çikolatalı pasta alacağına söz verdiğinden Mini sessizce oturmuş, televizyonda geziniyordu.
Çikolatalı pastaya kadar koca koca adamlar olup hala anlayamadıkları hoşlanma sinirini atlatamayan Yoongii hyung ve Kihyun hyunga sallamıştı.
Bense hyungun gitmesiyle Mini'nin en sevdiği meyve olan şeftali doğradım. Yanına hızlıca gittim. Yumuşak şeyleri sevdiği için üstüme, ev sıcak olmasına rağmen, kabarık kapşonlumu giymiştim.
Geldiğimden beri koluna yapışmış bırakmıyordum. Şeftalilerini bile yiyememişti. Çünkü bana bakıp da gülümseyene kadar onu bırakmayı reddediyordum.
"Neyi yapmayayım?" dayanamayarak sonunda bana döndüğünde konuştuğuna inanamıyordum.
Sonunda tanrım. Bir an sıf konuşsun diye kestiğim şeftalilerle boğmayı düşünmeye başlamıştım.
"Bir an benimle bir daha hiç konuşmayacaksın sanmıştım." vakit dahi kaybetmezken üstüne zıpladığımda sonunda dayanamayan Mini kahkahasını serbest bırakmıştı.
"Tae! Nefes alayım bir dur!" gülüşleri ona sarılıp durmamla daha da büyürken sanki ona yapışmamdan hoşlanmıyormuş gibi minik elleriyle beni itmeye çabalamış, hızlıca da pes etmişti.
Bana dayanamayacağını zaten biliyordum. Aynı birazdan ne kadar tatlı olduğumu mırıldanmaya başlayacağını bildiğim gibi onu da biliyordum.
Kaldı ki geri çekildiğim gibi önce saçlarımı karıştırmış, sonra da sevimli olduğumu mırıldanmıştı.
"Gerçekten ama Mini. Artık beni sevmiyorsun sandım." yalan söylüyordum. Mini de bunun farkındaydı. İmkansızdı beni artık sevmemesi.
Mini'nin herhangi birini sevmemesi imkansız sayılırdı, yine de kollarını bana sararken kendini açıklamaya hızlıca başlamıştı.
İnanmamıştı bana ama böyle bir şey düşünme ihtimalimin onu rahatsız ettiğini biliyordum.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Kiss /Taekook
FanfictionJungkook, titreyen ellerini yanaklarıma koyduğunda gözlerimi gözlerine çıkarmıştım. Jungkook'un gözlerinin güzel olduğunu hep biliyordum ama böyle parladıklarından, insanı böyle içine çektiklerinden haberim yoktu. Ya da bana böyle güzel baktığının...