Salonda, odamdaki Jimin'le aldığımız büyük beyaz ayıyı getirmiştim, ayımın üstünde yatarken karşı koltukla oturan ikiliye bakıyordum.
Joonie hyung kitap okuyordu, kalın bir şeyler okuduğundan ne okuduğuna bakmaya çalışmamıştım ama kapağında 1Q48 yazan kitaba kendini oldukça kaptırmıştı.
Salona ilk geçtiğimde sadece ikimiz vardık. Ben müzik dinlerken ayımın üstüne uzanmış kurşun kalemimle defterime öylesine çizikler atarken hyung hırkasını çıkarıp kısa kollusuyla kalınca koltuğa uzanmış, kitabını eline almıştı.
Birkaç dakika içinde Jimin de sessizce gelmiş, ortadaki masanın üstüne odamda bulduğu boyama kitabını ve kalemlerini yaymış, hangi sayfayı boyadığını göremesem de mutlu mutlu boyamaya başlamıştı.
Daha önce karakalem çizmiştim. Güzel falan olmamıştı ama Jimin ve Jungkook çok beğenmişti. Joonie hyungun odasına astığı çiçeklerde karakalemle çizim yaptığım ikinci seferdi. O yüzden çiziklerimin karakaleme benzemediğini çözmüştüm.
Kafam doluydu ve ben daha kontrol edemeden elim hareket ediyordu. Konuşmuyordum çünkü boğazım çok ağrıyordu ve hyung fark ederse ilaç içmemi sağlardı.
Jungkook biliyordu. Sabah beni aramıştı çünkü film izlediğimiz gecenin sabahında başka bir sebepten üzgün olduğumu düşünüyordu.
Bunu dillendirmemişti ama Jungkook'u gözüm kapalı çözebilirdim. Kesinlikle böyle düşünüyordu. O günden beri de bunca yıldan sonra ondan ilk defa bir şey saklamış olabileceğim gerçeği onu delirtiyordu. Üstüme gelmiyordu ama her ne zorluk yaşıyorsam yardım etmek için çabalıyordu.
Geceden beri boğazımın ağrıdığını pürüzlenmiş sesimi duyunca öğrenmişti. Namjoon hyunga söylememesi için telefonda yalvarmam gerekmişti, ilaç içmekten nefret ettiğimi biliyordu, ikna olması için de söz vermem gerekmişti.
Hoseok hyungun, Seokjin hyung için bir kazak beğendiğini söylemiş, Hoseok hyunga söz verdiği için onla gitmesi gerektiğini ama işi biter bitmez, uzun sürerse bırakır gelirim demişti, geleceğini ve bana yapacağı çayı mızmızlanmadan içmemi istemişti.
Söz vermiştim, içecektim.
Deftere minik bir bardak çizmeye başladığımda ayımın bacakları arasında oturmaya başlamıştım.
Gözlerim arada bir hyungumun kucağında uyuyan Mini'ye kayıyordu.
Yaklaşık yarım saat kadar önce, başladığı sayfayı güzelce boyadığına kanaat getirmiş olan Mini ovuşturduğu gözleriyle yerinden kalkmış, kitap okuyan hyungumun başına gitmişti.
Hyung onun yatmak istediğini yanına geldiği gibi anlayınca büktüğü bacaklarını uzatmış, Jimin'in üstüne uzanmasına olanak tanımıştı.
Tembelce hyungumun bacakları arasına giren Mini, başını da hyungun karnına yaslamıştı.
"Uykun mu geldi güzelim?" hyung kitabını yukarı kaldırıp da Jimin'in karnında dağılmış saçlarını okşadığında Jimin, kollarını da hyunga sararak başını sallamıştı.
Tamam, diye düşünmüştüm.
İşte bu çok tatlıydı.
Namjoon hyung, Mini rahat edene kadar hareketlerinin sonlanmasını beklemiş, sonra da kitabına geri dönmeden bir kez daha gözleri kapanmış Mini'nin saçlarını okşamıştı.
Bense ayımın kısa kollarından birini omzumla başım arasına koymuş, başımı dinlendiriyordum.
Bazen böyle sessiz günler geçirirdik. Her zaman sessiz olmaya istekli bir Tae ve Mini bulamazdı Joonie hyung bu yüzden ikimizin de sakin olduğu günleri böyle geçirmeyi en çok o severdi.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Kiss /Taekook
FanfictionJungkook, titreyen ellerini yanaklarıma koyduğunda gözlerimi gözlerine çıkarmıştım. Jungkook'un gözlerinin güzel olduğunu hep biliyordum ama böyle parladıklarından, insanı böyle içine çektiklerinden haberim yoktu. Ya da bana böyle güzel baktığının...