Jungkook'un odasında, benim odamda da yaptığım gibi öylece halıya uzanmış, Jungkook'la iki sene önce tavanına yapıştırdığımız gece parlayan yıldızlara bakıyordum.
Bu yıldızlardan önce bana almıştı.
İki sene önce, yağmurlu bir sonbahar gününde, Namjoon hyung ve Jimin'le birlikte salonda oturup konuşurken kapımız çalmıştı.
Kapıyı açtığımda üstünde, ona doğum gününde aldığım gri kazağı ve siyah kot pantolonuyla yağmurdan ıslanmış, ama alnına yapışan saçlarını oynatmak için kafasını sağa sola sallarken gülümseyen bir Jungkook görmüştüm.
"Sana bir şey getirdim!" içeriye heyecanla girip de kalın tabanlı botlarını çıkarttığında onu hızlıca odama götürmüştüm.
Gerçekten çok ıslanmıştı yağmurun altında ama o hala kocaman gülümseyerek elinde sıkı sıkı tuttuğu poşetini sallıyordu.
"Tanrı aşkına Jungkook. Hediyelerini seviyorum ama buraya yürümek zorunda mıydın? Ya hasta olursan?"
"Bana ismimle hitap ettiğinde senden biraz korkuyorum. Biliyor muydun?" endişelenmiş olsam da kıkırdamamı tutamazken ayakta bekleyen Jungkook'a dönmüş, elindeki poşeti alıp yatağımın üstüne attıktan sonra ıslak kazağı yerine giymesi için kendi yeşil kapşonlumu ve muhtemelen eve gitmeyeceğini düşünerek siyah eşofmanımı vermiştim.
Buraya kadar yağmurda gelmiş olabilirdi ama onu yağmurda evine gönderemezdim.
"Tabiki biliyorum. Geliyorum hemen, giyin üstünü."
O üstündekileri değiştirirken ben de hızlıca banyoya gitmiş, saçları için havlu bulup odama geri dönmüştüm.
Islak tavşanlara benzemesi hoşuma gitmişti aslında.
Odaya girdiğim gibi eşofmanını beline çeken Jungkook bana dönmüş, hala heyecanla parlayan gözleriyle sırıtmıştı.
Bu bakışını biliyordum.
" Ben giyinirken odada kalabilirsin hyung. Isırmam."
"Ya tabi. Bacağımdaki diş izleri de Mini'nin zaten." iki gün önce gelip de ne hakkında olduğu hatırlamadığım boğuşmamızın sonunda beni ısırdığını hatırladığında saçlarını kurulayabilmem için yatağa oturmuş benim önüme, yüzü bana dönük çökmüştü Jungkook.
Şimdi gerçekten de kocaman gözlerini bana dikmiş, ciddi olup olmadığımı anlamaya çalışır gibi bakıyordu.
"İzi mi kaldı? " eli, ısırdığını hatırladığı baldırıma tırmandığında sessizce baş parmağıyla okşamıştı.
Mini bana ne zaman vursa savunmaya geçerdi, bu yüzden kendi yaptığı bir şeyin izinin kalmasına üzüleceğini biliyordum.
"Sorun değil. Çabuk kızarıyorum. Yoksa canımı yakamadın. Güçlü bir tavşan da olsan canımı yakmadın." saçlarına bıraktığım havluyla hızlıca saçlarını karıştırmaya başladığımda kıkırdayan Jungkook, baldırıma tutunmaya devam etmişti.
"Hyung yeter!" onu dinlemeyip kıkırdayarak devam etmiştim.
"Yeteeer!" kıkırdamaya devam ederken kaçmaya çalıştığında izin vermemiştim.
Jungkook'la oynamayı seviyordum.
Ellerimi aniden yakalayan elleriyle durduğumda dizlerinin üstünde yükselmiş, ellerimden kayan havlu yüzünden karma karışık olmuş saçları görüş açıma girmişti.
"Kook, saçların." kahkahamı serbest bıraktığımda Jungkook, beni omzuma bastırıp yatağa iterken kıkırdamış ve aynama dönmek için ayaklanmıştı.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Kiss /Taekook
FanfictionJungkook, titreyen ellerini yanaklarıma koyduğunda gözlerimi gözlerine çıkarmıştım. Jungkook'un gözlerinin güzel olduğunu hep biliyordum ama böyle parladıklarından, insanı böyle içine çektiklerinden haberim yoktu. Ya da bana böyle güzel baktığının...