"Bu yaptığınıza adam kaçırma denir! Biliyorsunuz değil mi?"
"İyi de seni kaçırmadıkki hyung. Hoseok hyung istediği için evi boşaltmakta anlaşmıştık."
"Ben sakince odamda otururum dediğimde kendimi senin omzunda zorla evden çıkarılırken bulmadım yani. Hayal görüyordum, öyle mi?" bir yandan Kihyun hyung ve Jungkook'un inatlaşışını dinlerken bir yandan da ezbere bildiğim yollardan Yoongi hyungun bulunduğu kafeye doğru arabayı sürüyordum.
Jungkook'un eli, elimin üstünde sakince dinlenirken Kihyun hyungun agresifliğine gülmemen için zor duruyordum.
Evden çıkmayacağına inandığı için üstünde bordo renkli, kareli bir pijama altı ve dizlerinin bir karış üstünde bitecek kadar büyük, depresyona gireceği zaman giydiği siyah, her tarafında saç açıcısı yüzünden çamaşır suyu izi gibi lekeler olan kapşonlusu vardı.
Ayağındaki ayakkabıları dahi Jungkook onu omzuna aldığında peşinden ben getirmiştim.
Bay ve Bayan Park birlikte yemeğe çıktıklarından evde dinlenmeyi planlıyorduk aslında hepimiz. Sadece ben biliyordum olacakları.
Busan'a geldiğimizden beri Hoseok hyungu, Seokjin hyungu yemeğe çıkarsın diye ikna etmeye çalışmıştım. Sonra da vazgeçmiş, ona sürpriz hazırlaması için her gün baskı yapıp an kollamasını sağlamıştım.
O anı da bulmuştu. Bayan Park evden çıktığı gibi herkesi evi boşaltmaya ikna etmem birkaç saniye almıştı. Kihyun hyung hariç.
O depresyondaydı. Kabul etmiyordu, Yoongi hyungla alakalı hiçbir şeyi kabul etmediği gibi depresyonu da etmiyordu.
Hyung'un eski bir arkadaşı gelmiş, birlikte dışarı çıkmışlardı. Yoongi hyungu dıişarı çıkarmanın zorluğunu bilen Kihyun hyung, Yoongi hyungun yüzünü güldüren bu sevimli arkadaşın kim olduğunu bilmediğinden sinirlenmiş, bir anda kendisini Hoseok hyungla kaldığı odaya hapsetmişti.
Ta ki ben Jungkook'a onu şikayet edene kadar. Çoktan Seokjin hyungun arabasıyla evi terk eden Mini ve hyung gibi hızlı olmazsak Hoseok hyungun planının bozulacağını söylediğim gibi Jungkook, Kihyun hyungu omzuna atmış ve buraya gelirken kullandığımız arabanın arka koltuğuna atmıştı.
Arabayı hala tartışan ikiliyi umursamadan kafenin önüne çektiğimde cam tarafında oturan Yoongi hyungu ve arkadaşı Wonho hyungu görebiliyordum.
"Söylenme artık hyungnim. Seni bırakmamız gereken yere geldik." bana kalsa Kihyun hyungu böyle kafeye salmazdım ama Yoongi hyunga eve geç dönmesini söylediğimde bana Kihyun hyungu yanına getirmemi söylemişti.
"Ne yani, beni bırakacak mısınız? Taehyungie?" şaşkınlıkla bana baktığında hyung için üzülmeden edememiştim.
Neden kendinden bu kadar kaçtığını anlayabiliyordum ama biz onu itmediğimiz sürece duygularını kabullenmeyecekti.
Kafeye doğru baktı, sonra da ona doğru dönmüş bana geri baktı.
" Hyung-"
"İstemiyorum. Mümkünse beni alışveriş merkezine falan bırak. Sinemaya falan gireyim." Yoongi hyungu gördüğüne emindim.
Ben cevap veremeden Jungkook araya girmişti bile.
"Ama hyung, Yoongi hyung dedi ki-"
"Sevgilim, belki de bu sefer Kihyun hyungu dinlemeliyiz." böylece onu aynı istediği gibi alışveriş merkezinin hala açık olan sinemasına bana attığı minnettar bakışlar eşliğinde götürmüştüm.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Kiss /Taekook
FanfictionJungkook, titreyen ellerini yanaklarıma koyduğunda gözlerimi gözlerine çıkarmıştım. Jungkook'un gözlerinin güzel olduğunu hep biliyordum ama böyle parladıklarından, insanı böyle içine çektiklerinden haberim yoktu. Ya da bana böyle güzel baktığının...