-Yoo Kihyun
Derin bir nefes verip de yatağıma daha da gömüldüğümde belki de Taehyung hava almayı teklif ettiğinde kabul etmeliyim diye düşünüyordum. Telefonda sesi gerçekten benim için endişeli gelmişti.
Küçük arkadaşıma bu kadar sorun olduğumun farkında bile olmadığım için suçlu hissediyordum. Ona yemesi için internetten bulduğum hediye abur cubur kutusunu bu yüzden göndermiştim. Sonraki gün eline ulaşacağını biliyordum. Benden hediye almaya az çok alışık olduğunu da bildiğim için haber vermemiştim.
Yoongi hyungu görmek istemediğim için Taehyung'la buluşmak için bile odamdan çıkmamıştım. Hyungu tanıyordum.
Sikeyim, Yoongi'yi tanıyordum. Hyungunu sikeyim.
Odadan dışarı adım atmamı beklediğini biliyordum. Onla konuşmadığımın pek tabi farkındaydı.
Busan'da aniden alışveriş merkezinde belirdiğinden beri onunla konuşmuyordum. En azından deniyordum. Sakin olmaya çalışıyordum.
Daha önce duygularımla baş etmemi gerektiren çok durum olmamıştı. Sinirliysem kendimi tutmazdım. Mutluysam kendimi tutmazdım. Beni böyle kabul eden arkadaşlarım vardı.
Busan'da, Taehyung beni kafede bırakmaya çalıştığında Yoongi'yi görmek beklediğim gibi beni sinirlendirmemişti. Çünkü ne doktordaki gibiydi durum ne de sokakta karşılaştığımız herhangi biri gibi.
Yoongi mutlu gözüküyordu camdan. Beni neden çağırmıştı inatla anlamıyordum. Yanındaki arkadaşıyla konuşurken, ona kıkırdarken, arkadaşı, benim aksime sakince konuşuyor gibiydi.
Yoongi'nin beni neden çağırdığını bilmiyordum. İçime bir anda dolan masayı dağıtma isteği aniden sönmüştü.
Çünkü biliyordum ki içeri girersem sinirlenmeden duramayacağım. Sinirlenirsem kendimi tutamayacağım ve Yoongi'nin mutlu geçen akşamını da, muhtemelen hiçbir şey yapmayan ama sinirime dokunan arkadaşının akşamını da berbat edecektim.
Ne kadar sorun çıkarabildiğimi biliyordum. Yoongi'nin sürekli bunla mücadele ettiğini biliyordum. Onunla konuşmam gerektiğini de Taehyung söylemişti. Ama yine de ya değişmemi isterse diye düşünmeden duramıyordum.
Belki de daha sakin, duygularını daha çabuk kabul eden birini isterdi Yoongi. Hyemi gibi. Arkadaşı gibi. Ben dışındaki herkes gibi.
Aptal değildim çünkü. Onu yanlışlıkla öptüğüm günden de önce biliyordum Yoongi'ye karşı bir şeyler hissettiğimi. Anlayana kadar tüm agresifliğim üstünde yoğunlaşsa da farklı bir şeyler olduğunu biliyordum. Biliyordum çünkü sinirlendiğim şey ona bakarken ne hissettiğimi anlamamdı önceden.
Şimdiyse biliyordum. Biliyor ve korkuyordum. Eli eline sığmayan birine öok kolay dönüşebiliyordum. Beni ne zaman sakinleştirmesi gerekse kollarına çekiyor, sırtımda elini dolaştırıp sorun olmadığını söylüyordu.
Ama sorun, beni çok sık sakinleştirmek zorunda olmasıydı. Yoongi'yi yoruyordum.
Belki ona da yemesi için keklerden yapılan buketlerden göndermeliydim. Bilmiyordum.
Bütün bu düşünme, kabullenme olayı beni mahvediyordu. Bunu normalde yaptığım gibi bağıra çağıra hyungla tartışamamak, Yoongi'yle tartışamamak beni yoruyordu.
Yatağımın içinde kıvranmayı bırkmam gerektiğini kabullenen ayakladım üstümdeki lacivert battaniyeyi tekmelerken odamın soğuğu hafifçe titrememe sebep olmuştu.
Pencerem hala açık olmalıydı. Kalın, bordo güneşliklerim içeriye giren bütün güneşi kesiyordu neredeyde.
Utanç vericiydi ama Yoongi'nin her zaman aptal olduğunu söylediğim, kaybettiğini söylediği, açık mavi tişörtünü giyiyordum.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Kiss /Taekook
FanfictionJungkook, titreyen ellerini yanaklarıma koyduğunda gözlerimi gözlerine çıkarmıştım. Jungkook'un gözlerinin güzel olduğunu hep biliyordum ama böyle parladıklarından, insanı böyle içine çektiklerinden haberim yoktu. Ya da bana böyle güzel baktığının...