"Hyung, delireceğim." elimdeki telefonu kenara bırakırken Seokjin hyungun bacağına başımı bırakmış söyleniyordum.
Jungkook'tan nefret ediyordum. Onun o tavşan dişlerinden de, sevimli gülümsemesinden de, büyük gözlerinden de nefret ediyordum.
Galiba ediyordum.
Pekala, nefret çok güçlü olmuştu.
Ondan hoşlanmayacaktım. Evet, kesinlikle ondan hoşlanmayacaktım. En azından birkaç saatliğine ondan hoşlanmayacaktım.
"Her zamanki gibi telefon açıp ona bağırmaya ne dersin?"
"Ben ona her zaman bağırmıyorum!" birkaç öksürük sesimin yükselişiyle beni bulduğunda Seokjin hyungun bacağından yere yuvarlanmış, ellerimden destek almış yere doğru öksürüyordum.
Biraz dikleşmeye çalıştığımda bile öksürüklerim durmamıştı.
Hyung yanında duran bardağı uzatıp da hızlı nefeslerim arasında sıcak papatya çayını içmemi sağlayana kadar öksürmekten yüzümün kızardığına emindim. Boğazım yanıyordu.
"Yeterki sesini yükseltme de daha kötü olma. Joon'dan daha ne kadar kaçabilirsin merak ediyorum, Jungkook çoktan onunla konuşmuştur." tabiki konuşmuştu.
Aklınca onu dinlemeyip hasta olduğum için beni cezalandırıyordu Jungkook. Önce gitmiş, ilaç içmeme rağmen düzelmediğimi ve nasıl boğazımın ağrımaya başladığını Namjoon hyunga ve Mini'ye anlatmış, ona söylediği için kızdığımdaysa sinirle çıkıp gitmiş, Jaehyun ile buluşmuştu.
Biliyordum aklının bende olduğunu, bana mesaj atmamak için kendini tuttuğunu, Jaehyun'un bana mesaj atıp nerde olduğumu sormasını isteyeceğini ve ben cevap vermeyince Mini'yle konuşacağını ama sinirlenmiştim.
Hasta sayılmazdım ben, ne olmuş yani biraz öksürüyordum altı üstü.
Onu dinlemedim diye bana bağırmak istemediğini söyleyip de gittiğinde gözlerimin dolmasına sebep olmuştu.
Gitmesini istemediğimi biliyordu. Hastayken huysuz birine değil, duygusal birine dönüşürdüm. Başladığını hissettiğim değişimin önüne geçmeye çalışıyordum ama başaramayacağımı Jungkook biliyordu.
Bu yüzden dönmüyor, mesaj atmıyordu. Canımı olabildiğince sıkmak istiyordu ki bir süre sözünü dinleyeyim ama bu sadece sinirlerimi daha da bozmuştu.
Gözlerimi kırpıştırıp da çayımı elime tutuşturan hyunga döndüğümde bile, sadece Jaehyun'la olduğunu düşünmek sinirlerimi tepeme çıkarmıştı.
"Hyung, bir yere mi gideceksin?" Seokjin hyungun açık mavi boyfriend pantolonunu ilk farkettiğimden beri sormayı unuttuğum soruyu sonunda sorduğumda üstündeki pembe sade tişörtüyle sevimli gözüktüğünü yeni fark ediyordum.
Çok, nasıl denir, erkek arkadaş vari duruyordu bu da birkaç saniye içinde, daha sorumun cevabını alamadan, gözlerimi büyütmeme ve bağırmamaya çalışarak konuşmama sebep oldu.
"Senin randevun var! Söylesene baştan hepiniz mi delisiniz ya? Gitsene ne bekliyorsun! Benimle ilgileneceğine söyleseydin ben uyurdum yatağında." sona doğru sesim kısıldığında suçluluk duygusunun vuruşunu hissetmiştim.
Kesinlikle daha duygusaldım.
Gelmiş, muhtemelen sonunda Hoseok hyungun cesaret toplayıp buluşmak istediği günü bulmuştum hasta olmak için.
Tam bir salaktım. Tam bir salaktım işte.
"Saçmalama. Hastasın ve moralin bozuk Tae. Hem zaten Hoseok senin hasta olduğunu duyunca sonraya ertelemeyi teklif etti-"
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Kiss /Taekook
FanfictionJungkook, titreyen ellerini yanaklarıma koyduğunda gözlerimi gözlerine çıkarmıştım. Jungkook'un gözlerinin güzel olduğunu hep biliyordum ama böyle parladıklarından, insanı böyle içine çektiklerinden haberim yoktu. Ya da bana böyle güzel baktığının...