O gün genç kız sevinçle uyandı. Her zamankinden daha mutluydu. Bunun sebebini çok iyi biliyordu. İki gün önce sevdiği adamla geçirdiği o gece aralarındaki tüm anlaşmazlıkları çözmüştü. İkisi de birbirine dürüstçe kendini açıklamıştı. Genç kız inanıyordu ki aralarındaki samimiyet kat kat artmıştı.
Aslında o günün kahramanları sadece kendi ve sevdiği adam değildi. O günün asıl kahramanı İno idi. Genç kız kendi derdinin verdiği endişe ile saatin farkında bile olmadan sevdiği adamla görüşmüştü. Fakat bilmiyordu ki annesi kızının geç saatlara kadar gelmemesinden işkillenmişti. Bunun üzerine kızının en yakın arkadaşına ev telefonundan bir arama göndermişti.
Aslında İno'nunda o gün Sakura'nın Sasuke'nin yanına gideceğinden haberi yoktu ama İno aralarında geçen son sohbetten dolayı yakın arkadaşının böyle bir işe kalkacağını tahmin edebiliyordu.
O da bu yüzden yakın arkadaşının annesinin içini rahatlatmak amacıyla küçük, tatlı bir yalan söyleyiverdi. Ve bu yalan Sakura'nın yakalanmasını engelledi.
Güneşlikleri bile delebilecek kadar güçlü güneş ışığı içeriyi sarımsı bir renkle doldurmuştu. Genç kız bu sarımsı renkten nefret ederdi. Daha saate bakmamıştı ama öğle vakitlerinde olduklarını tahmin edebiliyordu. Yavaş yavaş erken kalkmaya alışması lazım. Yakında stajının başlayacağını biliyordu. Bunun için erken kalkmalıydı.
Yatakta öylece oturmuş ve odaklanmış bir şekilde duvarı izleyen kızı, çalan zil sesi kendine getirdi. Her ne kadar enerjik uyansa da o an nedense çarşafların içerisinden kalkıp kapıya gidemedi. Bir ümitle annesinin kapıyı açmasını bekledi.
Sonunda susan zil sesi ile içine ufak bir rahatlık geldi. Gidip kapıyı açmak zorunda değildi. Bir an içinden gelen "Ne kadar üşengeçsin!" isyanını boşverip kafasını yatağa gömdü.
"Sakuraaa!" Annesinin heyecanla bağıran sesini duyduğunda kafasını daha otuz saniye önce koyduğu yastıktan kaldırdı. Yavaşçana onu esir alan çarşaflardan kurtulmaya çalışırken tekrardan annesinin bağıran sesini duydu.
"Sakuraa! Amma uyuyorsun sende!"
Genç kız artık ayılabilmek adına hızlı hareket etmeye başladı. Hemen yorganını bir kenara itip pencereye doğru yöneldi. Güneşlikleri kaldırıp içeriyi iyice güneş ışığı ile doldurdu. Ardından pencereleri de açarak temiz ve biraz serin havayı içeriye soktu.
O bunları yaparken annesi hızla ve sinirle kapıyı açtı. "Ben iki saattir sana sesleniyorum! Napıyosun iki saattir?" Genç bu gereksiz sinire anlam veremesi de ona sakince cevap verdi.
"Sakin ol anne. Sadece kalkıp biraz odaya çeki düzen veriyordum."
"İlk önce bana cevap ver sonra odanı hallet. Bu kıt kafanla nasıl iş yapacaksın ben ona şaşıyorum." O klasik laf artık ona birşey hissettirmiyordu. Bir şeyi yanlış yaptığı zaman ya gelecekteki kocasının onu beğenmeyeceğini ya da mesleğini beceremeyeceğini söyleyen laflar geliyordu annesinden. Genç kız buna alışmıştı.
Genç kız oflayarak annesinin yanından geçerken annesi onu kolundan yakaladı. "Beni dinlemeden nereye gidiyorsun öyle?" Genç kız anlamsızca annesinin kızgın suratına baktı. Pek anlam verememişti. Annesi genelde eğlenceli ve bir o kadar anlayışlı biriydi. Küçük şeylere sinirlebilecek türden biri değildi. Fakat bugün kötü birşey yaşanmadığı halde kızgın tavırlar sergiliyordu. Bugün haftasonu olduğundan annesi ve babası çalışmıyordu. Onları tatil günlerinde kızdırıp yormamak adına nazikçe annesine cevap verdi.