7-İki Aptal

218 36 37
                                    

 
    Mutlu mesut bir şekilde bu ay ışığının altında şehrin sokaklarında yürüyordum. Bugün sanki soğuk bir rüzgar esiyordu. İçimi saran üşemeyi azaltmak amacıyla üzerimdeki yeleğe iyice sarıldım. Bugün diz boyumda bir elbise giymiştim. Tek renk düz bir elbiseydi. Bu sebeple bacaklarım açıktı. Bu içimi daha da titretiyordu. Hızlı hızlı hareket ederek kanımı biraz kaynatmam gerekiyordu.

    Dün akşam yaşananlar saçmalıktan ibaretti. Ben zaman geçtikçe kendimi hatalı bulmaya başlamıştım. Evet, Naruto'nun dediği gibiydi herşey. Ben o an İno'nun bana karşı bağırmasının amacı aşağılamak olduğunu düşünmüştüm fakat öyle değildi. Naruto'nun dediği gibi onun karakteri böyleydi. Her zaman abartlı tepkiler sergileyen bir insandı. İkisi de benim iyiliğimi düşünüyorlardı. Ben o an yaşadağım öfke ile doğru dürüst düşünememiştim. Bu açıkcası utanç vericiydi. Özür dilemeye bile utanıyordum.

Ormanın girişinde gördüğüm tanıdık surat ile dün yaşananları tamamen aklımdan sildim. Dün olanları düşünüp şu an mutsuz olmak istemiyordum.

Bugün gölün orada beklemek yerin ormanın girişinde bekliyordu beni. Onun yanına hemen gelebilmek amacıyla daha da hızlandım.

O da beni farkettiğinde yaslandığı ağaçtan doğruldu. Bugün kalın bir ceket giymişti. Altında ise siyah renk bir pantolon vardı. Bugün ilk buluşmamıza göre daha resmi bir havada giyinmişti.

"Seni burada görmeyi planlamıyordum. Gölün orada olursun diye düşünüyordum." Yanına geldiğim gibi ormana doğru yöneldi. Bende yanıma geldim ve onunla beraber yürümeye başladım.

"Ormanın içinde tek başına yürümek tehlikeli olabilirdi."

    O beni mi düşünüyordu? Kelimenin tam anlamıyla çığlık atmak istiyordum. Bu beni ilk kez düşündüğü zamandı. Sanki patlayacakmış gibiydim. Asla kontrol edemediğim gülümsemem tüm yüzümü kaplıyordu.

"Böyle düşünmem iyi olmuş. Ormanda tek başıma yürürken tedirgin oluyordum." İçimde yaşanan o çoşkuyu olabildiğince sesime yansıtmamaya çalıştım.

"Anladım." Bana ters olarak o donuk bir ifadeyle yürüyordu. Ben ise kendimi aptalca hareketler yapmamak için zorluyordum.

Küçük bir sessizlik etrafa yayıldığın kendi kendime ne konuşabilirim diye düşünmeye başladım.

"Sen kaç yıldır askersin?" Merak ettiğim şeyleri sormak iyi olur diye böyle bir şekilde konuşmuştum.

"3 yıl kadar." Geçen buluşmamıza nazaran ona ordu ile ilgili sorular sorduğum suratında oluşan o rahatsız ifade yoktu.

"Askerliği severek yada isteyerek mi yapıyorsun?" En merak ettiğim noktaya ufaktan giriş yapmıştım.

"Evet." Hayır demesini beklerdim. Ama gerçi önceki buluşmamızda ülkemizin ona sahip çıktığı için minnettar olduğu dile getirmişti. Bu biraz karışık bir konuydu.

"Ben anlayamıyorum. Her ne kadar ülkemiz sana yaşam koşulu sağlasa da özgürlüğünüzü elinizden aldı. Senin ırkını katledende bizim ülkemiz. Sizin huzurunuzu bozan yaşam yerlerinize zarar verende bizim ülkemiz. Nasıl hiç içinde kin veya nefret olmadan böyle bir ülke için askerlik yapabiliyorsun? Bunun için epey gurursuz olmak gerekir." Konuşmam bittiğinde adeta nefessiz kalmıştım.

Tamam. Ben gerizekalıydım. Bu kadar gaza gelmem gerekirdi. Biraz oluru olmayan laflar etmiştim. İçimde azar azar  pişmanlığın yayıldığı hissediyordum. Ya da doğru birşey yapmıştım. Düşüncelerimi ondan saklamadan açıkca dile getirmem bizim ilişkimizi daha da samimi bir hale getirirdi. Ah sanırım şu an neyin doğru olduğunu bilmiyordum.

Özgür Ruh -Sasusaku-Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin