Yüzüme yüzüme esen sert ve soğuk rüzgar ile iliklerime kadar titredim. Hava normalde ılık olmasına rağmen deniz kıyısında soğuk bir hava hakimdi. Yavaş yavaş batan güneş eşliğinde öylece ufuğu izliyordum. İçimdeki sıkıntı hala gitmemişti. Birazcıkta olsa ruhumu rahatlatmak adına tek başıma denize kenarına gelmiştim. Sakince sadece kendimi dinlemek istiyordum.
Dün Naruto ile birlikte İno'yla konuşmak için İno'nun evine gitmiştik. Uzun zaman sonra onlarla ciddi bir şekilde ve birbirimizi düzgünce dinleyerek sohbet etmiştik.
Çantamı arkama koyarak kumların üzerine uzandım. Başım çantamın üzerinde vücudum ise kum tanelerin üzerindeydi. Gözlerim ise artık yavaşça koyulaşan gökyüzünün izliyordu.
Dün yapılan muhabbeti tekrardan düşünmek istiyordum. O anları düşünüp rahatlamak istiyordum. Artık yanımda beni destekleyen iki insan olduğunu tekrar ve tekrar düşünmek istiyordum.
Gözlerimi kapattım ve o anları tekrardan yaşıyormuşcasına aklımda canladırmaya başladım.
"Naruto ben onunla konuşabilecekmiş gibi hissetmiyorum. Sanki korkuyor gibiyim." İno'nun tam kapısının önündeydim. Bir türlü içeri adım atamıyordum. Onun yüzüne bakmaya bir gram cesaretim yoktu. Utanç içinde hissediyordum.
"Sakura-chan abartma. İçerideki aynı İno. Gir içeri ve konuş. Korkmanı gerektirecek birşey yok."
Gözlerimi kapattım ve derin bir nefes aldım. Evet, korkulacak birşey yoktu. Boş kuruntu yapıyordum. İno her zamanki İno'ydu. Hem ben ne kadar ona yaptıklarımdan utanç duyuyorsam o da utanç duyuyor olması lazımdı. Yani ikimiz içinde dur-
Bir anda kapının açılması ile düşüncelerim hepsi anında kaçtı. Ani bir şaşkınlıkla gözlerim kapıyı açan İno'yu buldu.
Bakınca bana nazaran berbat görünmüyordu. Normal ev halinde idi. Ne gözleri kızarık ve şişti ne de bitkin bakışlara sahipti. Öyle normaldi işte.
"Artık içeri girecek misiniz yoksa polis mi çağırayım?"
İlk konuşmasınında bile esprili konuşması içimi acayip rahatlatmıştı. Demek ki o kadar da kızgın değildi. Bende o kadar kızgın değildim. Tek isteğim yaptıklarının yanlış olduğunu kabul etmesiydi. Eğer bunu yaparsa tüm kırgınlıklarım geçecekti. Bu demek oluyor ki anlayışlı bir şekilde barışabilecektik.
İçeri girip masa sandelyesine oturdum. Naruto öncelikle raflarında çeşitli mangalar bulunan kitaplığın önüne oturdu. İno da kendi yatağına yerleşti. Hepimiz yerlerimizi almıştık. Geriye nereden konuşmaya başlayacağım kalmıştı.
"Hele bir o kitapların sayfalarını buruştur senin kelleni alırım Naruto." Küçük bir sinirle Naruto'yu atarlanması hoşuma gitmişti. Hala aynı İno'ydu. Bize karşı soğuk değildi. Korkmamı gerektirecek hiçbir şey yoktu.
Naruto onu takmadan eline bir mangayı alıp okumaya başladı. İno da gözlerini devirip bana doğru döndü. Sadece 3 gün geçmişti onunla görüşmeyeli ama bana sanki uzun zamandır bana bakmıyormuşum gibi hissettirmişti.
Bakışmaktansa konuşmak çok daha iyiydi bu yüzden hemen birşeyler geveledim. "İno, sen ne düşünüyorsun?... yani o gün yaşanan şeyler hakkında.""Ben aptaldım. Sende öyle. O anki sana birşey olacak korkusuyla olmayacak laflar ettim. Farkındayım. Ama o çocuk.. hiç ama hiç güvenilir durmuyor. Ben geldiğimde elleri senin omzundaydı. Gecenin bir vakti tenha bir ormanda sizi öyle görünce ve özellikle senin o endişeli yüzünü görünce kan beynime sıçradı. Aklıma bir sürü kötü fikirler geldi. Belki de sen benim yerimde olsan sende öyle düşünürdün." İsteksiz bir ses tonuyla konuşuyordu. Farkındaydım o da o gün hakkında konuşmaya çekiniyordu. Ama bir şekilde sorunlarımızı halletmeliydik.