九 : 505 *

948 140 48
                                    



Now Playing;
"505" by Arctic Monkeys

"Söyleyin ona gözüme gözükmesin sakın."

Diğerleri Mark'ın odasından çıkarken ben dışarıda beklemiştim.

Kendi isteğimle beklemiştim tabii, kesinlikle Mark'ın isteğiyle falan değildi. Ben istemiştim çünkü onu umursamıyordum. Evet, öyleydi.

Öyle değildi tabii.

Deli gibi merak ediyordum onu, ilk düştüğündeki gibi yanında olmak istiyordum, elini tutmak istiyorum ama o beni yanında istemezken, hastanenin rahatsız edici koridorlarındaki sandalyelerden birinde oturarak beklemekten başka bir şey gelmezdi elimden.

"Durumu nasıl?" diye sordum umursamaz görünmeye çalışarak.

onu
      umursamıyordum
                                    çünkü.

"Sana sövmekten ayağındaki kırığın farkına bile varmadı."

Jeno'nun konuşmasıyla Jaemin onun koluna küçük bir yumruk indirip ardından bana döndü. "Üzülme bebişim, iki saat sonra seni ister yanında, dayanamaz üzülmene bilirsin." yanıma gelip bana sarılmak için attığı hamlede uzaklaştım hemen.

"O beni yanında istediğinde ben burada olmayacağım ama."

Dediğim şeyle 5 çift gözün bana döndüğünü farkettim. "bir dakika ikinci bir şok daha geliyor."

Tanıştığımızdan beri Mark'ın peşinden koşan, o kimseyi yanında istemese bile yanında olmaya çalışan, kendi üzerinde kurduğu o duvarları yıkmaya çalışan bir ben vardım, ne annesi ne de babası onun için bu kadar çaba göstermemişti.

Onu, kaykayının altını çiçeklerle süsleyecek kadar seviyordum. Bunu benden başka kim yapardı?

Bu kadar çaba sarfetsem de sonucunda hiçbir şey almadım, almasam da sorun değildi benim için lakin şimdi de Mark Lee'nin bana diğer odadan sövmesini dinleyecek değildim.

"Yürüyüşe çıkacağım biraz, o anlamda dedim."

"Ama yağmur yağıyor bebeğim, sıkı giyin."

"O 10 yaşında bir çocuk değil Jaemin."

Jaemin ve Jeno benim tartışmaya girmişken yüzümde alaylı bir gülümsemeyle onları arkamda bırakarak yürümeye başladım.

Jaemin haklıydı, gerçekten de deli gibi yağmur yağıyor, arada şimşek bile çakıyordu.

Aklı olan biri bu havada yürüyüşe çıkmazdı yani.

Ama salak Mark bende akıl falan da bırakmamıştı zaten.

Kulaklıklarımı takıp elimi cebime attığımda telefonumdan elim Mark'ın verdiği mp3 çaları farkettim, yüzümdeki o alaylı ifade aniden sıcak bir gülümsemeye dönüştü.

Doğru, bunca senedir yaptıklarımın karşısında bir MP3 çalar vermişti bana.

İçinde onun dinlediği şarkılar saklıydı.

Aslında ona deliler gibi kızgın ve tripli olduğu olduğum için onun şarkılarını dinlemek istemiyordum, ama aynı zamanda elimi telefona da atmak istemiyordum. Jaemin, Taeyong Hyung ve annemden bir sürü mesaj gelmiştir. Onları yanıtlamak içimden gelmiyordu şu anda, sadece yürüyüp tüm düşüncelerimi kenara atmak istiyordum.

deep end freestyle Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin